Antalya Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, tarafından 20 Mart 2025 tarihinde depreme dayanıklı olmadığı ve artan depolama ihtiyacı gerekçesiyle yıkılacağını duyurmuştu. Ancak söz konusu bina Türkiye'de yarışma projesi ile inşa edilmiş, mimari ve kültürel anlamda özgün bir değere sahip bir müze olarak biliniyor.
Müze, Akdeniz bölgesinde organik mimari süslemeleriyle öne çıkan bir örneğe sahip olup geleneksel 20. Yüzyılın geleneksel mimarisi, havlulu yapısı ile doğal ışık ve havalandırma unsurlarını yansıtıyor. Eyleme STK'ların yanı sıra sivil vatandaşlarda katılım sağladı.
YIKIM TARTIŞMALARI BERABERİNDE GETİRDİ
Antalya Müzesi, 1988 yılında Avrupa Konseyi tarafından “Yılın Müzesi” ödülünü almış ve ödül müze içinde sergileniyor. Ancak Bakanlık tarafından yıkım açıklaması kamuoyundaki tartışma konusu oldu. Daha önceden müzenin yıkılmaması ve korunması için vatandaşlar müze önünde açıklama yapmıştı.
Müzeyle ilgili tartışma devam ederken Antalya Müze Çalışma Grubu, müzenin önünde sandalyeli oturma eylemi gerçekleştirdi.
“YIKIM KARARI CEPTE TUTULUYOR”
Prof. Dr. Hilmi Uysal müzenin yıkım kararına tepki göstererek, yıkım kararının cepte tutulduğunu ifade etti. Yıkım kararını verenlerin niyetlerinden şüphe ettiklerini dile getiren Prof. Dr. Hilmi Uysal şu sözlere yer verdi:
“Bilinmesi gereken birkaç çok çarpıcı özellik var. Bir tanesi yıkım kararıyla ilgili. Belki 2020 yılına ait olduğunu söylüyorlar. Yani 2020 yılında açıklanmadık hiçbir bilgiyle açıklanmadığı için de tabii ki bir sürü söylentide ulaşıyor, bir sürü şüphe ulaşıyor. Ama bilinenleri söyleyeyim size. 2020 yılına dayanan bir yıkım belgesi iki bin yirmi yılına dayanan bir yıkım belgesi bugün yönden yapılıyorsa suç işleniyor demek ki. Çünkü o zaman müdür 20 yıldır müdür. O zaman 5 yıldır bunu uygulamamış demektir. Bunu tedbirine almamış demektir. Halbuki yapması gereken o zaman içerisinde güçlendirmedir. O zaman ne anlaşılıyor biliyor musunuz? Yıkım kararı cepte tutuluyor. Zamanı gelince yapacağız diyorlar.
“NİYETLERİNDEN ŞÜPHE EDİYORUZ”
Yıllardan beri yıkmak istediklerini biliyoruz. Ama yıkmak istedikleri bina aslında çirkin dedikleri kendi sözlerini söylüyorum. Çirkin dedikleri bina 1964 yılında ulusal bir proje, bir yarışmayla ülkenin önde gelen sanatçılarının, müzecilerinin olduğu bir yarışmayla seçilen kırk kadar eser arasından seçilen bir nadide bir eserdir. O zaman için bu bölgeye özelliğin uyumlu ve zerafeti nedeniyle seçilmiştir. Şimdi ona çirkin diyorlar, çürük diyorlar ve bunları söylerken de açık değiller, dürüst değiller. Dolayısıyla da niyetlerinden tabii ki şüphe ederiz. Artı daha büyük bir gerçek daha var.
“SADECE ÖZEL DAVETLİLERİ ÇAĞIRIYORLAR”
Daha çarpıcı bir gerçek daha var. Yerine bir tane bina yapacağız diyorlar ve müzenin rastlanımını 20 Mart'ta yaptıklarında sadece özel davetlileri çağırıyorlar. Bizim müze çalışma grubunun da sözcüsü olan Gül Hanım kapıdan içeri sokulmuyor ve o rastlandığında mimar olarak görevlendirilen kişi bakanın modellerini yapan mimar. Yani buraya siz bir müze yapıyorsunuz. Ama bir müzeyi yıkacaksınız. Bir müze yapıyorsunuz. O müzenin projesinde de otellerinizi yapan mimarı veriyorsunuz. Ve bedava yapacak diyorsunuz. Var mı böyle bir şey?
“C*NAYETİ ENGELLEYEBİLİRİZ”
Bu yıkım gerçekleşirse dünya müze tarihinde, dünya mimarlık tarihinde, dünya şehircilik tarihinde bir olay olacaktır. Bundan daha büyük cinayet gerçekten cevap olacak. Cinayetin işleneceği biliniyordu ama cinayeti engelleyebiliriz. Onun için buradayız. Cinayeti engelleyebiliriz. İçeriyi festival gibi kullanacağız. Bu eğer söylenen tabii birileri açık olmadığı için geçen hafta pazartesi kapatacaklardı. Cumartesi toplandığımız için kapatamadılar. Çarşamba başlayacaklardı yıkamadılar. Yarın kapatacakları söyleniyordu. Kapatamıyorlar. Çarşamba günü ertelemişler. Arkadaşlar gücünüzü bilin. Yarın daha çok gelmemiz lazım.”
