Kekova, sadece tarihi kalıntılarıyla değil, aynı zamanda tertemiz denizi ve bakir koylarıyla da dikkat çekiyor. Tersane Koyu gibi doğal limanlar, yat ve tekne sahipleri için güvenli bir sığınak sunarken, Kekova, eşsiz manzarasıyla fotoğraf tutkunlarının da vazgeçilmezi haline geldi. Peki, Batık Şehrin hikayesi nedir? İşte merak edilen soruların yanıtları haberimizde...
BİR DEPREMDEN GELEN SESSİZLİK
Likya Uygarlığı'nın önemli liman kentlinden biri olan Kekova, M.S. 2 yüzyılda yaşanan büyük depremlerin ardından kaderine terk edilmişti. Depremlerin yol açtığı sarsıntılar ve deniz seviyesindeki değişim, kentin kuzey kıyısındaki yapıların büyük bir kısmını su altına gömdü. Bir zamanların hareketli limanı ve yaşam alanı, denizin derinliklerinde sessiz bir uykuya daldı.
SUALTININ SIRLARI: HALA GÖRÜNÜR KALINTILAR
Bugün, adanın etrafında yapılan tekne turları sırasında, suyun berraklığı sayesinde merdivenler, ev kalıntıları ve antik liman mendirekleri çıplak gözle dahi görülebiliyor. Batık şehrin kalıntıları arasında, suların hemen altından görülebilen ev temelleri ve Bizans dönemine ait bir kilisenin apsisi gibi yapılar, ziyaretçilere yüzyıllık bir dramın izlerini sunuyor.
KORUMA ALTINDAKİ EŞSİZ DENEYİM
Bölgenin korunması amacıyla SİT alanı ilan edilmesi, buradaki tarihi ve doğal dokunun bozulmadan günümüze ulaşmasını sağladı. Batık şehirde dalış ve yüzme yasakları bulunmasına rağmen, ziyaretçiler özellikle altı camlı teknelerle yapılan gezilerde, adeta bir su altı müzesini keşfetme fırsatı buluyor. Turistler, denizin içindeki bu sessiz kalıntıları izlerken, hemen karşı kıyıda yer alan, Likya tipi lahitleriyle ünlü şirin sahil kasabası Kaleköy'ü de ziyaret ederek tarihin izini karada sürme imkanı buluyor.