Türkiye genelinde doğal alanlarda yapılan madencilik faaliyetleri tahribata neden oluyor. Geçtiğimiz günlerde kamuoyunda tepkilere neden olan Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 19 Haziran’da Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar Komisyonuna gelmişti. Tansiyonun yüksek olduğu ve arbedenin yaşandığı komisyon görüşmesinde torba yasanın 11. Maddesi zeytin alanlarının maden faaliyetlerine açılmasını ön görüyordu.
ŞİRKETLERE AYRICALIK
TBMM’ye sunulan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” içinde yer alan 11. madde ile zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilmesi yönündeki düzenleme kabul edilmişti. Bu düzenleme ile tapuda zeytinlik olarak kayıtlı alanlarda maden arama ve işletme faaliyetleri yürütülebilmesi, zeytinlikler kamulaştırılarak başka alana taşınabilecek, ÇED süreçleri hızlandırılarak proje otomatik onaylanabilecek ve orman alanlarında madencilik kolaylaştırılabilmesinin önü resmen açılmış oldu. Şirketlere ayrıcalıklar tanıyan torba yasaya Antalya Barosu’ndan tepki geldi.
“ZEYTİNLİKLERİN KEYFİ BİÇİMDE YOK EDİLMESİ NİTELİĞİNDEDİR”
Antalya Barosu tarafından yapılan açıklamada düzenlemenin mevcut 3573 sayılı “Zeytinciliğin Islahı Kanunu” amacı ile çevrenin korunmasına ilişkin uluslararası düzenlemelerle açıkça çeliştiği ifade edildi. Açıklamada “Bu düzenlemeler zeytinlik alanların özel statüsünü ortadan kaldırmak suretiyle zeytinliklerin keyfi biçimde yok edilmesi niteliğindedir. Maden şirketlerinin kâr ve rantı uğruna doğal varlıkların yok edilmesi anayasal çevre hakkının da ihlali anlamına gelmektedir” ifadeler kullanıldı.
Açıklamada çevre hakkı Anayasanın 56. maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” hükmü ile çevreyi devlet ve yurttaşlar için öncelikli bir koruma alanı olarak belirlendiği dile getirildi.
“ANAYASA VE YÜRÜRLÜKTEKİ ÇEVRE MEVZUATINI YOK SAYMAKTA”
Baro tarafından yapılan açıklamada düzenleme, Anayasanın 45. maddesi kapsamında tarım arazilerinin ve doğal varlıkların amaç dışı kullanımının engellenmesini öngördüğü ifade edildi. Baro tarafından yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi:
“Buna haliyle zeytinlik alanlarda madenciliğe izin veren yasa öncelikle Anayasanın 45 ve 56. maddelerinin emredici hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Yasa bu haliyle 3573 Sayılı Zeytincilik Kanununun 20. maddesinde yer alan “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara 3 km mesafede… kimyevi atık bırakan tesis yapılamaz ve işletilemez” düzenlemesini de örtülü olarak işlevsiz hale getirmektedir. Bu minvalde zeytinlik alanlarda kimyasal veya toz dumanlı faaliyet yapılmasının önü açılmaktadır. Dolayısıyla ilgili yasa maddeleri Anayasa ve yürürlükteki çevre mevzuatını yok saymaktadır.,
DOĞADA KALICI YARALAR AÇMAKTA
2023 yılında UNESCO, Türkiye’nin geleneksel zeytin yetiştiriciliğini “korunması gereken somut olmayan kültürel mirası” şeklinde tescil etmiştir. Yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan budama, toplama ve yağ sıkma yöntemleri ile zeytinle ilgili toplumsal gelenekler böylece uluslararası koruma altındadır. Bu nedenle zeytinlikler, sadece bir tarım arazisi değil, milli tabiat varlıklarıdır. Diğer yandan madencilik faaliyetleri yapısı gereği, ağır metal salınımı yapan bir faaliyet olarak doğada kalıcı yaralar açmaktadır. Bu husus yeraltı sularını da olumsuz etkileyerek sulama ve içme suları için de geri dönüşü olmayan bir zarar potansiyeli içermektedir.
MİLLİ SERVET YOK EDİLİYOR
Yaşam alanlarımızı ve doğal varlıklarımızı sadece kâr aracı olarak görmek, çevresel sürdürülebilirliğe tümüyle aykırı bir yaklaşımdır. Küresel ölçekte giderek artan çevreyi koruyucu nitelikte düzenlemelere karşın, bu yasa ile doğal varlıklar sermayenin hizmetine sunulmak istenmektedir. Ekolojik adaletin bu denli yadsınması, milli servetin yok edilmesi, sadece bugüne değil gelecek kuşaklara karşı da yapılmış bir ihlal niteliğindedir.
EKONOMİK BİR SORUN DEĞİL, ETİK VE HUKUKİ BİR MESELEDİR
Bir kez daha vurgulamak isteriz ki; doğa tahribatı yalnızca ekonomik bir sorun değil, etik ve hukuki bir meseledir. Bu minvalde maden şirketlerinin çevre üzerinde bu denli sınırsız bir yetki kullanması, hukukun üstünlüğüne ve çevre hakkına esaslı biçimde aykırılık teşkil etmektedir.
Antalya Barosu, sağlıklı çevre ve gelecek nesillerin yaşam hakkını tehdit eden bu yasaya, ekolojik adaleti merkezine alan bir tutumla karşı çıkmakta ve itirazlarını açıkça ifade etmektedir. Bu çerçevede hukuk mücadelemizi sürdüreceğimizi ve bu doğal mirasın savunucusu olmaya devam edeceğimizi kararlılıkla yineliyoruz.”