Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç, çiftçinin girdi maliyetleri altında ezilmesine rağmen tarıma verilen desteklerin azalmasına dikkat çekti. Tarım ve Orman Bakanlığı’na ve iktidara yüklenen Milletvekili Kılıç, tarım sektöründe yaşanan ağır tabloyu kalem kalem anlattı. Çiftçinin her geçen gün artan mazot, gübre, elektrik maliyetleri altında ezildiğinin altını çizen Kılıç, “Tarım Kanunu diyor ki: “Tarıma ayrılacak kaynak millî gelirin en az %1’i olacak.” Bu, devletle çiftçi arasındaki yazılı sözleşmedir. Lütuf değil, sadaka değil, bu iktidarın keyfi tercihi hiç değil. 2026 yılı için bu en az 770 milyar TL demektir. Önümüze gelen teklifte ise tarımsal destekler için 168 milyar TL’de kalmıştır. Yani kanunun öngördüğü seviyenin dörtte biri bile yok. Açık konuşalım, iktidar kendi çıkardığı kanuna uymuyorsa çiftçilerimize nasıl “devlete güven” diyebiliriz?” dedi.
“TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ DOĞRUDAN İLGİLENDİREN ANA MESELELERİ MÜZAKERE EDİYORUZ”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda açıklamalarda bulunan Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç şu sözlere yer verdi:
“Bugün burada zannedildiği gibi sadece Tarım ve Orman Bakanlığı'nın bütçesini, rakamları ve istatistikleri konuşmuyoruz; aynı zamanda Türkiye’nin bugününü ve geleceğini doğrudan ilgilendiren ana meseleleri müzakere ediyoruz. Tarım, hayvancılık ve orman bağlamında tarımsal üretim, gıda güvenliği, gıda enflasyonu, orman varlığı gibi başlıklar bugünü ve geleceği şekillendirecek ana meselelerdir.
“RAKAMLARA ÇOĞU ŞEYİ GİZLER”
Bu sebeple sadece rakamlar üzerinden değil, aynı zamanda bu alanları yapısal mevcut şartları ile birlikte değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Rakamlar önemlidir ve birçok şeyi ifade eder ama çoğu şeyi de gizler. Örneğin adil paylaşılan 1 milyon Türk Lirası, sadece bir kişinin cebine giren 1 milyar TL’den daha yararlı ve katma değeri daha yüksektir.
“İFADE ETTİĞİNİZ RAKAMLARIN SADECE KAĞIT ÜZERİNDE KALDIĞININ EN AÇIK GÖSTERGESİDİR”
Ekonomimiz görece büyüyor ama kime büyüyor? Bu büyümeden vatandaş pay alabiliyor mu, alamıyor mu? Paylaşımda adalet var mı, yok mu? Mesela bütçeden faize ödenen para ne kadar? Çiftçiye ödenen destek ne kadar? Üreticilerimiz bankalar gibi kâr edebiliyor mu? Bu soruların cevaplarını, yani gerçekleri, rakamlarla örtebilirsiniz ancak sonuçları ortadadır. Bugün yaşadıklarımız, ifade ettiğiniz rakamların sadece kâğıt üzerinde kaldığının en açık göstergesidir. Kaldı ki ifade ettiğiniz çoğu rakam bile olması gerekenin çok altında.
“ÇİFTÇİLERİMİZE NASIL “DEVLETE GÜVEN” DİYEBİLİRİZ?”
Tarım Kanunu diyor ki: “Tarıma ayrılacak kaynak millî gelirin en az %1’i olacak.” Bu, devletle çiftçi arasındaki yazılı sözleşmedir. Lütuf değil, sadaka değil, bu iktidarın keyfi tercihi hiç değil. 2026 yılı için bu en az 770 milyar TL demektir. Önümüze gelen teklifte ise tarımsal destekler için 168 milyar TL’de kalmıştır. Yani kanunun öngördüğü seviyenin dörtte biri bile yok. Açık konuşalım, iktidar kendi çıkardığı kanuna uymuyorsa çiftçilerimize nasıl “devlete güven” diyebiliriz?
“ÇİFTÇİLER TRAKTÖRLERİN BAŞINDA NÖBET TUTUYOR”
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, şimdi gelin sahaya bakalım. Mazotun litre fiyatı 60 TL’yi geçmiş, gübre bir yılda iki katına çıkmış, elektrik faturası yüzünden sulama birlikleri çiftçiyi icraya vermekle tehdit ediyor. Çiftçinin bankalara olan borcu bir yılda 784 milyardan 1 trilyon 81 milyar TL’ye çıkmış. Traktörleri icradan kurtarmak için köyde gece gündüz nöbet tutan insanlar var. Eskiden traktörünü düğün konvoyunun başına koyan çiftçi, bugün traktörünü avluya değil, avlunun arkasına saklıyor hacze gelirlerse diye. Bir de üstüne yeni bir karar getiriyorsunuz: SGK borcu olan, vergi borcu olan çiftçi sübvansiyonlu kredi alamayacak.
ÜRETİMDE CİDDİ DÜŞÜŞ YAŞANIYOR
Üretici, “Benim SGK borcum tembellikten değil; mazot da gübre yarışa girdi, hangisini ödeyeceğimi şaşırdım” diyor. Siz böyle bir üreticiye “Borcun var, kredi yok” dediğiniz anda aslında şunu söylüyorsunuz: “Sen üretme, sen tarlayı bırak, sen ahırı kapat.” Bu, tarımı yönetmek değil; tarımdan vazgeçirmektir. Borcu olan çiftçiyi sistemin dışına itmek yerine, borcu yeniden yapılandırmak, faizi silmek, gecikme cezasını kaldırmak gerekiyor. Üretim cephesine baktığımızda tablo daha da ağır. 2025 yılında meyve üretimi toplamda yüzde 30’un üzerinde düştü. Kirazda, kayısıda bazı bölgelerde yüzde 70’e varan kayıplar yaşandı. Buğday üretimi 20,8 milyondan 17,9 milyon tona geriledi. Arpa yüzde 25’ten fazla düştü, kırmızı mercimek neredeyse yarıya indi, ayçiçeği üretimi çift haneli oranlarla azaldı.
“ASIL SORUNDAN KAÇMAKTIR”
Üretimdeki bu düşüşü sadece zirai dona ve kuraklığa bağlamak, asıl sorundan kaçmaktır. İşin gerçeği, Hazine Bakanımız bile gıda enflasyonunun sebebi olarak zirai donu gösteriyorsa, pekâlâ sizler de köşeye sıkışınca zirai don ve kuraklık diyeceksinizdir. Ancak şunu ifade edelim: Geçtiğimiz ekim ayında fiyatı en çok artan yumurta, tavuk eti, taze sebze ve alkolsüz içecekler gibi ürünlerin nasıl ki zirai donla alakası yoksa, mazotun 60 TL’yi geçmesi de zirai don veya kuraklık sebebiyle olmamıştır. Bu nedenle bahanelere sığınmak yerine eldeki imkânları nasıl kullandığımızı, yapabilecekken yapılmayanlara odaklanmamız çok daha faydalı olacaktır.”





