Diyarbakır Barosu Başkanı ve insan hakları savunucusu Av. Tahir Elçi'nin, Dört Ayaklı Minare'nin önünde öldürülmesinin üzerinden tam 10 yıl geçti. Türkiye hukuk tarihinin en karanlık sayfalarından biri olarak kayda geçen 28 Kasım 2015'in yıl dönümünde Antalya'da hukuk örgütleri yeniden alanlara çıktı.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) üyeleri, Muratpaşa Attalos Heykeli önünde yaptıkları basın açıklamasıyla, Av. Elçi'nin cinayetinde hiçbir ilerleme sağlanamamasını ve dosyanın cezasızlıkla sonuçlandırılmasını sert sözlerle eleştirdi. Hukukçular, “Tahir Elçi yalnızca bir baro başkanı değildi; hukukun üstünlüğünü ve hakikatin temsilcisiydi. 10 yıldır hakikatin üzeri kısıtlı biçimde örtülüyor” diyerek adalet mücadelesini sürdüreceklerini vurguladı.

“CEZASIZLIK POLİTİKASININ DUVARLARI KALINLAŞTIRILDI”
İHD Antalya Şubesi Eş Başkanı Mahir Önal yaptığı açıklamada şu sözlere yer verdi:
“Diyarbakır Barosu Başkanı, insan hakları savunucusu ve barışın en dirençli sesi Av. Tahir Elçi, 28 Kasım 2015’te Dört Ayaklı Minare’nin önünde “Bu topraklarda çatışma istemiyoruz” derken öldürüldü. Türkiye’de barışın tasfiye edildiği, demokratik çözüm imkanlarının bilinçli biçimde ortadan kaldırıldığı, bir dönemin ortasında hedef haline getirildi ve kameraların önünde katledildi. Aradan geçen yıllara rağmen bu siyasi cinayetin gerçek failleri ortaya çıkarılmadı, hakikat karartıldı, cezasızlık politikasının duvarları kalınlaştırıldı.
“BARIŞIN AHLAKİ TEMELİNİ OLUŞTURUYORDU”
Demokratik ve onurlu barış Tahir Elçi’nin hayaliydi. Bu hayal, yalnızca bir hukukçunun hayali değil; Kürt halkının yüz yılı aşkın süredir sürdürdüğü mücadelenin, demokrasiyi güçlendirmenin, toplumsal barışın ve ortak yaşamın özleminin ifadesiydi. Elçi’nin barışı savunan tutumu, demokratik toplum çağrısı ve çatışmanın son bulması ısrarı, hem o dönemin çözüm sürecinin toplumsal karşılığını hem de bugün yeniden konuşulan barışın ahlaki temelini oluşturuyordu.

“TASFİYENİN ACI SEMBOLLERİNDEN BİRİ TAHİR ELÇİ OLDU”
2013-2015 yılları arasındaki çözüm süreci, halkların eşitliği temelinde demokratik bir geleceğin mümkün olduğunu gösteren tarihsel bir eşikti. Bu süreçte çatışmasızlık ortamı toplumsal nefes alma, yaratmış; hukuk, siyaset ve sivil toplum güçlenmiş; Kürt sorununda demokratik çözümüne dair güçlü bir toplumsal irade ortaya çıkmıştı. Ancak bu fırsat, devletin güvenlik politikaları yeniden devreye sokmasıyla bilinçli bir tercihle sona erdirildi. Sürecin tasfiyesi yalnızca bir politika kırıma değil; barışın, ortak yaşamın ve toplumsal adaletin hedefe alınmasıydı. Bu tasfiyenin acı sembollerinden biri tam da barışı savunduğu için öldürülen Tahir Elçi oldu.
“CEZASIZLIK, DEVLET AKLININ EN GÖRÜNÜR POLİTİKASI HALİNE GELDİ”
Tahir Elçi, çözümün yalnızca siyasi değil, demokratik toplumun yeniden kuruluşu anlamına geldiğini söylüyordu. “Bu topraklarda çatışma istemiyoruz” cümlesi, bir baro başkanının teknik tespiti değil; halkların birlikte, onurlu ve özgür yaşama iradesinin söze dökülmüş haliydi. Çözüm sürecinin bitirilmesinin ardından Türkiye, hukukun askıya alındığı, Kürt halkının siyasal temsilcilerine operasyonların yapıldığı, kayyım rejiminin kurumsallaştığı, toplumsal muhalefetin kriminalize edildiği bir döneme sürüklendi. Cezasızlık, devlet aklının en görünür politikası haline geldi. Bu dönem, Tahir Elçi cinayetinde olduğu gibi, “Gerçek faillerin hesap vermediği, hakikatin karartıldığı bir ülke” yarattı. Böyle bir atmosferde barışı savunan herkes hedef haline geldi.

“TOPLUMA ÖDETTİĞİ AĞIR BEDELLERDEN GELMEKTEDİR”
Barış ve demokratik toplum çağrısı, yalnızca bir siyasi söylem değil; toplumsal bir ihtiyaç ve tarihsel bir zorunluluktur. Bu çağrının önemi, geçmişte yaşanan kırılmaların, tasfiyelerin ve savaş politikalarının bu topluma ödettiği ağır bedellerden gelmektedir. Yeni sürecin sağlam temellerle inşa edilmesi için barış iradesinin toplumsallaşması, demokratik toplum tahayyülünün güçlendirilmesi ve halkların eşitliğine dayalı bir ortak yaşam rızasının kurumsallaşması hayati bir zorunluluktur.
“BİR RASTLANTI DEĞİL, ÖRGÜTLÜ BİR DEVLET PRATİĞİDİR”
Kürt sorununun demokratik çözümü, halkların eşitliği ve kalıcı barış için yeniden gündemdedir. Ancak şunun altını kalın çizgilerle çiziyoruz: Tahir Elçi’nin öldürülmesi, eski sürecin tasfiyesinin sembolüyse, Elçi’ye adalet sağlanması yeni sürecin ahlaki ve politik temelini oluşturacaktır. Tahir Elçi davasında verilen beraat kararı; olay yeri incelemesinin yapılmaması, kamera kayıtlarının kaybolması, balistik raporlarının çelişkileri, kolluk görevlilerinin koruma zırhına alınması, tanıkların dinlenmemesi - tüm bunlar bir rastlantı değil, örgütlü bir devlet pratiğidir. Bu karar sadece uç sanığın beraatı değildir; barışı savunanlara verilen bir gözdağıdır.

“BARIŞ DEĞİL; ÇATIŞMA SİYASETİ KORUNUYORDUR”
Hakikati karartan, failleri koruyan siyasal aklın ilanıdır. Bizler biliyoruz ki: Cezasızlık devam ediyorsa, barış değil; çatışma siyaseti korunuyordur. Cezasızlık devam ediyorsa, halkların eşitliği değil; inkâr politikası hakimdir. Cezasızlık devam ediyorsa, çözüm değil; çözümsüzlük tercih edilmiştir.
“HAKİKAT OLMADAN ÇÖZÜM OLMAZ”
Tahir Elçi’nin tek bir hayali vardı: Demokratik, onurlu, eşitlikçi bir çözüm ve savaşsız bir yaşam. Bugün bu hayal yeniden toplumsal gündemin merkezindedir. Ve bu hayali gerçeğe dönüştürmenin yolu, hakikati açığa çıkarmaktan, cezasızlığı sona erdirmekten ve Elçi adaletini sağlamaktan geçmektedir. ÇHD, İHD ve ÖHD olarak tekrar dile getiriyoruz: Tahir Elçi’nin öldürülmesinin üzerini örten cezasızlık duvarı yıkılmadan barış kurulamaz. Hakikat olmadan çözüm olmaz.
“ELÇİ’NİN MİRASINA SAHİP ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Cezasızlık sona ermeden demokratik toplum mümkün değildir. Unutmadık, unutturmayacağız. Bu davayı kapatmanıza izin vermeyeceğiz. Tahir Elçi katilleri ve bu cezasızlık rejiminin tüm unsurları yargı önüne çıkarılana kadar mücadelemiz sürecek. Bizler Tahir Elçi’nin arkadaşları ve hak savunucuları olarak Elçi’nin hayaline ve mirasına sahip çıkmaya devam edeceğiz.”



