Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Yönetim Kurulu, 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin 26. yıldönümünde, deprem gerçeğine ve alınması gereken önlemlere dikkat çeken basın açıklaması gerçekleştirdi. ‘17 Ağustos’u unutmadık!’ Başlık basın açıklamasında doğa kaynaklı afetlerin ülke genelinde yaralar açmaya devam etiği ifade edildi. Öte yandan Türkiye’de, tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar çok sayıda depremin meydana geldiği aktif deprem kuşağı üzerinde yer alıyor. 17 Ağustos 1999 tarihinde, saat 03.02`de Gölcük (Kocaeli) merkezli, 7,6 büyüklüğünde meydana gelen deprem başta Kocaeli olmak üzere Sakarya, Düzce, İstanbul, Yalova ve Bolu’da hissedilmişti.
Resmî rakamlara göre 20 bine yakın kişinin yaşamını yitirmesine, yaklaşık 50 bin kişinin de yaralanmasına sebep olan depremin üzerinden 12 yıl sonra Van’da, 24 yıl sonra Kahramanmaraş’ta kendini en şiddetli şekilde hatırlatmıştı. Ancak 17 Ağustos depremi üzerinden 26 yıl geçmiş olmasına rağmen ülkede depremlere karşı hâlâ tedbirlerin yetersiz olduğu görüldü. Sadece depremler değil, çok sayıda heyelan, taşkın gibi doğa kaynaklı afetler ve yangınlar sebebiyle her yıl yüzlerce can kaybı, milyarlarca liralık ekonomik kayıp ile karşı karşıya kalınıyor.
JMO Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı, Ülkenin bulunduğu coğrafik konumu, jeolojik ve tektonik yapısı ile iklimsel koşulları gereği afete dönüşebilecek doğa olaylarının etkisi altında olduğunu vurguladı.
“YARA SARMA AMACINDAN ÖTEYE GİDİLEMEDİ”
Sadece depremlerin değil heyelan, kaya düşmesi gibi kütle hareketleri, sel ve taşkınlar, volkanik aktiviteler, zeminlerde çökmelerden kaynaklı obruklar, tıbbi jeolojik risklerin yanı sıra jeolojik ve hidrojeolojik kökenli afetlerin; fırtına, aşırı sıcaklık, kuraklık ve kar yağışı gibi olaylara bağlı olarak gelişen meteorolojik kökenli afetlerin ve özellikle son zamanlarda çok sık karşılaşılan yangın olaylarının etkisi altında yaşamaya devam ettiğini belirten Karancı, “Ülkemizde doğa kaynaklı afetlerle mücadele için milat olduğu varsayılan 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen, doğa kaynaklı afetler karşısındaki toplumsal, sosyal, ekonomik, kurumsal ve teknik altyapımızdaki kırılganlık katlanarak artmış, getirilen çözümler ise afet risklerini azaltmak yerine, “yara sarma” amacından öteye gidilemedi” ifadelerini kullandı.
AFET BAKANLIĞI KURULMALI
Doğa kaynaklı olayların afete dönüşmemesi ve ülkemizde yaşanan acıların tekrarlanmaması için doğa kaynaklı afet risklerine karşı “etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu” yaratmak ve bu yolda ilerlemek zorunlu kılınması gerektiğini söyleyen Karancı, konuşmasında şu sözlere yer verdi:
“Bu yolda bizlere ışık tutacağına inandığımız bazı önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Afet ve acil durumlara ilişkin risklerin önceden belirlenebilmesi, gerekli tedbirlerin zamanında ve bütüncül bir anlayışla ele alınması ve etkili şekilde yönetebilmesi için acilen “Afet ve Acil Durum Bakanlığı” kurulmalı, bir daire başkanlığı üzerine yıkılan yük bakanlık düzeyine yükseltilmeli.”
DOĞAL AFETLERE KARŞI HAREKETE GEÇİLMELİ
Yerel idarelerin çoğu afetler karşısındaki sorumluluklarını bilmediklerini vurgulayan Karancı, yerel yönetimlerin kentleri tehdit eden tehlike ve risklerinden de habersiz olduğunu söyledi.
2021 yılında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı öncülüğünde oluşturulan İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) yürürlüğe konulması önemli bir gelişme olmakla birlikte, yerel idarelerin uzmanlık gerektiren bu planlar hakkında gerek yeterince bilgi sahibi olamamaları gerekse çoğunun bünyesinde afet riskleri ile mücadele birimlerinin bulunmaması nedeniyle doğa kaynaklı afetlere karşı yeterli tedbirleri alınamadığını ifade eden Karancı, “İRAP raporlarının, daha önce çok sayıda örnekte yaşandığı gibi, eyleme dönüşemeden “tozlu raflarda” kalma olasılığı büyüktür. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca hatta oluşturulmasını önemsediğimiz Afet ve Acil Durum Bakanlığınca belediyelerin kurumsal yapısı içinde “Afet ve Risk Azaltma Daire Başkanlıkları’nın kurulması zorunlu hale getirilmeli” dedi.
“SOSYAL, EKONOMİK VE TEKNİK ALTYAPI GÜÇLENDİRİLMELİ”
Ülkemizde Aydın, Balıkesir, Bingöl, Bolu, Burdur, Denizli, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Hakkâri, Hatay, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Manisa, Muğla, Osmaniye, Sakarya ve Tokat başta olmak üzere faylar üzerinde yaşayan kentler bulunduğunu hatırlatan Karancı, “Çok sayıda baraj, gölet, atık barajı ve kritik sanayi tesislerimiz doğrudan fay zonları veya hatlarının üzerine ya da çok yakınına inşa edilmiş bulunmaktadır. Halkın can ve mal güvenliği hiçe sayılarak fay zonlarının sakınım bandı içine onlarca bina ve bina türü yapıya her gün yapı ruhsatı verilmesi uygulamasına derhal son verilmeli, bu konuyu düzenleyen “yasalar” acilen çıkarılmalıdır. Sonuç olarak 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin üzerinden geçen 26 yıla rağmen, doğa kaynaklı afet karşısında toplumsal, sosyal, ekonomik ve teknik altyapımızı güçlendiren, olası afetler karşısında kırılganlıklarımızı yeterince azaltan zarar azaltma politikalarında ısrarcı olmalıyız” sözlerine yer verdi.