Türkiye’de eğitim sisteminde laik ve bilimsel eğitimden uzak müfredat düzenlemeleri tartışmalarının yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni eğitim sistemi tartışma konusu odu. Bakanlığın, liselerin 3+1 yıl ya da 2+2 yıl şeklinde yeni bir sistem üzerinde çalıştığı öne sürüldü. Yeni sistemde zorunlu eğitim süresinin kısaltılmasına yönelik yapılan düzenlemede 3+1 yıl kapsamında öğrenciler 11. sınıf sonunda diploma alması öngörülürken 12. sınıf üniversiteye hazırlık yılı olacak ve isteğe bağlı bırakılması planlanıyor.

Eğitim Sistemi Çöktü (1)

2+2 yıl kapsamında ise öğrenciler 2 yıl zorunlu, 2 yıl isteğe bağlı eğitim alması hedefleniyor. Bunun yanı sıra 2 yıldan sonra devam etmek istemeyen öğrenciler, mesleki eğitime, açık öğretime ya da istihdam programlarına yönlendirilecek. Yalnızca üniversitelerin 4 yıllık lisans programlarını okumak isteyen öğrenciler 4 yıl lise eğitimi alacak.

Zorunlu eğitimde yapılması planlan sistem değişikliği çeşitli tartışmaları beraberinde getirdi. Konuya ilişkin Eğitim Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Öztürk açıklamada bulundu. Zorunlu eğitimin süresi ve başlangıç yaşı ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, genel eğilim eğitim süresini uzatmak ve erken çocukluk dönemini kamusal eğitim kapsamına aldığını hatırlatan Öztürk, bu eğilimin yalnızca akademik başarıyı değil, aynı zamanda demokratik yurttaşlık bilincini, toplumsal eşitliği ve ekonomik kalkınmayı da desteklediğini vurguladı.

Eğitim Sistemi Çöktü (1)-1

ÖĞRENCİLER EĞİTİM SİSTEMİNDEN KOPAR

Eğitim süresinin kısaltılmasının olumsuz pedagojik etkileri yaratacağını söyleyen Öztürk, konuşmasında şu sözlere yer verdi:

“Zorunlu eğitim süresinin düşürülmesi, öğrencilerin erken yaşta sistemden ayrılmasına neden olarak bilişsel gelişimi sınırlayıcı etkiler yaratma riski taşımaktadır. Örneğin, Piaget'in bilişsel gelişim kuramına göre, 11-15 yaş arası soyut düşünme evresinde erken terk, problem çözme ve kritik düşünme becerilerini zayıflatır.”

Eğitim Sistemi Çöktü (5)

PEDAGOJİK SORUNLARA NEDEN OLABİLİR

Türkiye’de zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması ortaokul bitirme oranlarını yüzde 55'ten yüzde 69'a yükseltildiğini hatırlatan Öztürk, “Millî Eğitim Bakanlığı eğitimde 4+4+4 sistemine geçilirken 12 yıllık zorunlu eğitimin uluslararası standartlara (11-12 yıl) uyumuna özel vurgu yapmıştı. Sürenin düşürülmesi bu kazanımları tersine çevirme riski taşımakta. Özellikle lise seviyesi beceri gelişiminin eksik kalması ve işsizlik riski söz konusu. Pedagojik olarak, eğitimden erken ayrılmanın motivasyon kaybına yol açtığı, öğrencilerin okul aidiyetini olumsuz etkilediği ve disiplin sorunlarının (horlanma, davranış bozuklukları) çoğaldığı biliniyor” diye konuştu.

Zorunlu eğitim süresinin düşürülmesi, kız çocuklarının erken evliliğini teşvik edici etki yarattığını söyleyen Öztürk, “1997 yılında 8 yıllık zorunlu eğitim uygulaması evlenme yaşını 16 yaşta yüzde 44 geciktirmişken, süre azaltmasının bu etkiyi ortadan kaldırma ve adölesan (ergenlik dönemi) annelik riskini artırma riski vardır. Çocuk işçiliği ve NEET (ne eğitimde ne istihdamda) oranlarının yükselmesi ve çocukların daha erken yaşta iş gücüne itilmesi en belirgin sonuçlarıdır” diye konutu.

Eğitim Sistemi Çöktü (4)

“EĞİTİM SİSTEMİ SİYASAL İKTİDARIN ÇIKAR HESAPLARINDAN BESLENİYOR”

Zorunlu eğitimin kısaltılması pedagojiden kopuk, siyasal-ideolojik bir hamle olduğunu vurgulayan Öztürk, son dönemde gündeme getirilen “zorunlu eğitimi kısaltma” tartışmaları, eğitim biliminin temel ilkelerinden ziyade siyasal hesapların yön verdiği bir zeminde ilerlediğini söyledi.

Oysa pedagojik araştırmaların açık olduğunu ifade eden Öztürk, “Eğitim süresinin uzaması, bireylerin bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimini güçlendirirken; doğurganlık oranlarını düşürmekte, istihdamda niteliği artırmakta ve toplumsal refahı yükseltmekte. Buna karşın sürenin kısaltılması, çocukları erken yaşta üretim süreçlerine, kayıt dışı işlere veya cemaat ve tarikat yapılanmalarına yönlendirme riskini doğuracak. Bu noktada dikkat çekici olan, bu konuda karar vericilerin (siyasal iktidarın) “pedagojik veriler” üzerinden değil, “toplumsal beklentiler”, “işgücü uyumu” ya da “aile yapısına uygunluk” gibi muğlak kavramlar üzerinden şekillenmesidir. Bu kavramlar, bilimselliği temsil etmemekte tersine, ideolojik yönlendirmeyi perdeleyen söylemsel araçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim politikaları, öğretmenlerin, bilim insanlarının ve öğrencilerin sesinden değil, siyasal iktidarın ve onun ekonomik-siyasal uzantılarının gündelik çıkar hesaplarından besleniyor” dedi.

Eğitim Sistemi Çöktü (3)

“KAYBEDEN SADECE ÖĞRENCİLER DEĞİL, TÜM TOPLUM OLACAK”

Öztürk, Türkiye’de zorunlu eğitim süresinin kısaltılması tartışmaları (örneğin lise eğitiminin iki yıla indirilmesi, zorunlu eğitimin kademelendirilmesi ya da açık öğretim modellerinin genişletilmesi vb. gibi) pedagojik açıdan değil, politik niyetlerle gündeme getirildiğini ifade ederek, “Çünkü sorun sadece eğitim süresinin uzunluğu değildir; mesele, eğitimin hangi dünya görüşüyle ve kimin yararına göre şekilleneceğidir. Eğitim bir hak olmaktan çıkıp, siyasal mühendisliğin aracı haline getirildiğinde, kaybeden sadece öğrenciler değil, tüm toplum olacak” diye konuştu.

Eğitim Sistemi Çöktü (3)-1

“TÜRKİYE’DE EĞİTİM SİSTEMİ, BİLİMİN DEĞİL SİYASETİN REHBERLİĞİNDE KALACAK”

Gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamında zorunlu eğitim 12 ila 13 yıl arasında olduğunu aktaran Öztürk, “Türkiye ise tam tersine, eğitimin süresini kısaltarak “itaatkâr” bireyler yaratmayı hedefleyen bir çizgiye sürüklenmekte. Bu durum toplumun geleceğini dar ideolojik kalıplara hapsetmek demektir. Gerçek reform, süreyi kısaltmakta değil; eğitimi nitelikli, erişilebilir ve laik temelde güçlendirmekte yatar. Ancak mevcut siyasal iklimde reform değil, rövanş arayışı hâkimdir. Zorunlu eğitim tartışmaları, çocukların geleceğini değil, iktidarın ideolojik alanını genişletme hedeflerini yansıtmakta. Bu kısır döngü kırılmadıkça, Türkiye’de eğitim sistemi, bilimin değil siyasetin rehberliğinde kalacak; öğrencilerimiz ise çağdaş dünyanın değil, dogmatik yapının öznesi olmaya zorlanacaktır. Oysa toplumun gerçek ihtiyacı, her çocuğa eşit ve nitelikli bir kamusal eğitim sunmaktır – çünkü demokratik bir toplumun temeli ancak bu şekilde inşa edilebilir” diyerek sözlerine son verdi.

Muhabir: ABDULREZZAK KILIÇ