Üretici “Çok ucuz satıyoruz, para kazanamıyoruz” diye şikâyet ederken, tüketici “çok pahalı, alamıyoruz” diye yakınıyor. Sebze ve meyve fiyatlarında yaşanan bu dengesizlik nereden kaynaklanıyor? Bunu formüle etmek mümkün mü?

ZİNCİR MARKETLERİN FİYATLARA ETKİSİ

Ziraat Mühendisi Şali Erguş, yaşanan sorunu, nedenlerini ve çözüm önerilerini tek tek sıraladı. Konuyla ilgili Antalya özelinde farklı, Türkiye genelinde daha farklı sonuçlar çıkacağını söyleyen Erguş, “Antalya’da aslında yaş sebze-meyve konusunda şanslıyız. Ürünleri daha ucuz alabiliyoruz. Ancak pazarlarda ve marketlerde yanlış bir algı oluşuyor. Zincir marketlerin büyük bölümü bu dönemde tedarikini Antalya’dan yapıyor ama İstanbul’da neredeyse aynı fiyata satıyor. İstanbul’da aynı fiyata satılınca, pazardaki esnaf da, ‘Market domatesi 30 liraya satıyorsa ben niye 20’ye satayım?’ diyor ve o da 30 liraya satmaya başlıyor. Bu birinci sıkıntı. Market tarafına bakarsanız, market sahibi diyor ki, ‘Benim raf kiram var, diğer giderlerim var, nakliye giderleri, paketleme, fire, çürüme, erime… Bunların hepsini hesaba katıyorum. Domatesi 20 liraya aldıysam 60 liraya satmam lazım’. Çünkü üzerine tüm bu maliyetleri ekliyor ve kâr etmek istiyor. Bu da ikinci sıkıntı” diye konuştu.

Fiyatlar Nasıl Dusuyor (2)

DENETİM VE DESTEK MEKANİZMASI ŞART

“Yaş sebze-meyve kısmını biraz ayırmak gerekiyor” diyen Erguş, “Sebze-meyve nakliyesi yapan taşımacılık firmalarına özel bir denetim ve destek mekanizması kurulmalı. Özellikle akaryakıt maliyetleri çok yüksek. Bu firmalara belirli bir sistem dahilinde, akaryakıt maliyeti vergiden muaf tutulmalı. Böylece nakliye maliyetlerinde yüzde 50’ye varan bir avantaj sağlanabilir. Elbette çürük meyve-sebze çıkacaktır, ama bu da denetimle kontrol altına alınabilir. Akaryakıt maliyetlerini düşürdüğümüzde nakliyede de belirli bir oranda düşüş olacaktır. Bu da denetim mekanizmalarıyla kolaylıkla yürütülebilir. Paketlemede kullanılan plastik kasalar da ciddi bir maliyet kalemi. 7-8 yıl önce 3 liraya alınan kasalar şu anda 30-40 lirayı bulmuş durumda. Üstelik çoğu tek kullanımlık” ifadelerini kullandı.

ASGARİ ÜCRET Mİ YÜKSEK, ENFLASYON MU?

Asgari ücretin yüksek olması nedeni ile fiyat farkının ortaya çıktığı iddialarının gerçek olmadığını belirten Şali Erguş, “Aslında asgari ücret yüksek değil, enflasyon çok yüksek. İnsanların yaşayabilmesi için maaşların düzgün olması gerekiyor. Alım gücü yüksek olduğunda insanlar tüketmeye başlar. Ama bizde ürün fiyatları çok yüksek, alım gücü çok düşük. Ne yaşayabiliyoruz ne yaşamaya çalışıyoruz; arada derede bir hayat sürüyoruz. İnsanlar ürünleri daha fazla alabilse, üretim de artar. Üretim arttıkça fiyatlar düşer, tüketim kolaylaşır. Bu da genel refahı artırır. Ancak bu döngü şu anda işlemiyor” şeklinde konuştu.

Fiyatlar Nasıl Dusuyor (3)

PAZAR YERLERİNDEKİ HAVA PARALARI

Yaş sebze ve meyvelerin satıldığı pazarlarda sistem kurulması gerektiğini belirten Erguş, şunları söyledi: “Şu anda pazarlarda milyonlarca liralık yer kiraları var. Oysa buralar kamunun malı. Ama insanlar ‘hava parası’ denilen sistemle yer kiralıyor. Bu çok yanlış. Eskiden pazar yerinde sadece ‘yer işgaliye’ parası ödenirdi. Küçük büyük her pazarcıdan alınırdı. Şimdi ise bir pazarda 10 metrekarelik yer 1 milyon liraya devredilebiliyor. Başka bir yerde 500 bin liraya. İnsanlar bu maliyeti çıkarmak zorunda. Mecburen yatırım yapıyorlar. Günlük 100 kilo domates satarak, 300 kilo başka ürün satarak bu parayı çıkaramazlar. Bunların hepsi fiyatlara yansımak zorunda. Pazar yerlerinden bu şekilde paralar alınmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Pazar yerleri kamu alanıdır. Şu anda sanki bir AVM’de dükkân kiralıyormuşsunuz gibi paralar konuşuluyor. Bu da sebze-meyve fiyatlarının artmasına neden olan etkenlerden biri”.

MARUL, 2 HAFTADA 35 LİDARA 5 LİRAYA DÜŞTÜ

Kamuoyunda aracıların ve komisyoncuların çok para kazandığı, üreticilerin kazanmadığı algısının yaygın olduğunu belirten Şali Erguş, bu konuda ise şunları söyledi: “Aslında komisyoncu, aracı ya da pazar çok kazanıyor; üretici kazanmıyor mantığı doğru değil. Kazanan üretici var, kazanmayan üretici var. İyi bir ürün diktiyse, doğru zamana denk geldiyse, şansı yaver gittiyse, hissiyatı iyiyse üretici para kazanabiliyor. Kazanamayan üreticileri de burada ayırmak lazım. Ama bu kazanç istikrarlı değil. Örneğin, iki hafta önce 35 liraya toptan kesilen marul, şu anda 3-5 liraya kesiliyor. Tüccar almak istemiyor çünkü zarar ediyor. Ama pazara geldiğinizde aynı marul 30 liraya, İstanbul’da ise 50 liraya çıkıyor. Böyle garip bir döngü var maalesef. Görece para kazanan üreticiler var ama kimse hesabı doğru yapmıyor. Yer kirasını, amortismanı, aldığı aracın işletme giderini, kendi maaşını, ailesinin emeğini hesaba katınca aslında birçok üretici kazanmıyor. Diyelim ki 1 milyon lira masraf etti, 1,5 milyon lira ciro yaptı. Diyor ki; ‘500 bin lira kazandım’. Hayır, belki zarar etti. Bunun farkında değil”.

Fiyatlar Nasıl Dusuyor (1)

ÇİFTÇİYİ FİNANSE EDEN KOMİSYONCU KAZANMAK ZORUNDA

Komisyoncuların çok zengin olduğu algısının yanıltıcı olduğunu belirten Erguş, Antalya Hali’nde yılda 5-6 komisyoncunun battığını, bazen bu sayının daha da arttığını belirtti. Sektöre başladığından beri yüzlerce komisyoncunun battığını gördüğünü belirten Erguş, “Komisyoncular belirli bir para kazanmak zorunda. Çünkü çiftçiyi finanse ediyorlar. Bu yüzden ben komisyonculara kızmıyorum. Sadece hallerde doğru yapılanmanın olmadığını savunuyorum. Bu geleneksel yapıdan da kaynaklanıyor olabilir, işleyişteki yanlışlardan da. Çünkü üreticimiz, para kazandığı yıl anormal rakamlar elde ettiğinde hemen arabasını değiştirir, ev alır, yeni sera yapar, çocuğunu evlendirir, yengeye bilezik alır… Ama gelecek yıl zarar ederse ne olacak diye düşünmez. İşletmecilik mantığı yoktur. Klasik mantaliteyle hareket eder. Bu yapının değişmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

Muhabir: HASAN YAVAŞLAR