Türkiye'de ekonomik kriz şiddetini artırarak devam ediyor. Bununla birlikte yaşam maliyetleri hızla artıyor. Bu kapsamda Büro Emekçileri Sendikası Antalya Şubesi, kamu emekçilerinin insanca yaşam ve çocuk bakım hakkı taleplerini gündeme taşımak amacıyla SGK Antalya İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. BES Antalya Şube Başkanı Devrim Mol tarafından okunan bildiride, iktidarın uyguladığı ekonomik politikaların kamu çalışanlarının yoksulluğa sürüklediği ifade edildi. Gerçek bir toplu sözleşme hakkının altı çizilen açıklamada, uygulanan ekonomik politikaların emeğiyle geçinen geniş kesimlerin yaşamını sürdürülemez hale getirdiği vurgulandı.
“HER GEÇEN GÜN YOKSULLAŞIYORUZ”
Devrim Mol ’un okuduğu açıklamada, iktidarın, bir ekonomik büyüme politikası olarak tercih ettiği ve bugüne kadar ısrarla uyguladığı ücret politikaları yandaş iş adamlarını ve sermaye gruplarını mutlu etmeye devam ettiği ifade edildi. Mol yaptığı açıklamada “Uygulanan bu ekonomik programla, başta biz kamu emekçileri olmak üzere, emeğiyle geçinen geniş kesimlerin gelirleri, yoksulluk sınırı altıda, açlık sınırının üzerinde bir eşikte tutulmaktadır. Her gün bizleri daha fazla yoksullaştıran bu politikalara rağmen, iktidar mensuplarının her kurduğu cümlede, bizleri enflasyona ezdirmedikleri yalanını söylemeye devam etmektedir. Oysa bizler, her geçen gün pazara, markete ve diğer ihtiyaç duyduğumuz tüketim mallarına daha zor ulaşıyoruz, en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamaktan uzaklaşıyoruz. Yani iktidar mensupları uyguladıkları bu politikalara nasıl güzelleme yaparlarsa yapsınlar, biz emekçilerin ve yoksulların yaşadığı derin yoksullaşma gerçeği değişmiyor” ifadelerini kullandı.
İKTİDARIN DAYATTIĞI YOKSULLUK İSYAN ETTİRDİ
“İktidarın bizlere dayattığı yoksulluk, içinden çıkılmaz bir hal aldı” diyen Mol, iktidar tarafından sürdürülen yoksullaştırıcı politikalar neticesinde kent yoksulluğu, içinden çıkılamaz bir hal aldığını ifade etti. Bu sebeple büyük kentler, emekçiler için sürgün yerleri haline geldiğini söyleyen Mol, “Kentlerde, başta barınma sorunu olmak üzere, emekçilerin temel ihtiyaç olarak yaşam kaynaklarına olan erişimleri, her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Bu koşullarda iktidar, her yılı, toplumun mağdur kesimlerinden birinin yılı ilan etmeye devam etmektedir. Ancak tarih gösteriyor ki, kendilerine yıl atfı yapılan toplum kesimlerinin mağduriyetlerinin ortadan kaldırılması bir yana, yaşadıkları mağduriyet daha da artarak devam etmektedir” dedi
KADIN VE ÇOCUKLAR YOKSULLAŞIYOR
Yoksullaştırma politikalarının en çok kadınları ve çocukları mağdur ettiğini dile getiren Mol, “Yaşanan bu derin yoksullaşma, muhakkak bütün toplum kesimlerini eşit derecede vurmuyor. Bu derin yoksullaştırma politikalarından kadın emekçiler ve çocuklar, daha fazla mağdur olmaktadırlar. Her yaş grubundan çocuklarda, beslenme sorununa bağlı olarak, başta bodurluk olmak üzere kalıcı sağlık sorunları ortaya çıkarken kadınlar, bu derin yoksullukla baş etmek için daha fazla fedakârlık etmek zorunda kalmaktadırlar” diye konuştu.
Çocuk ve bakım yükünün, kadın emekçilerin omuzlarına bir görevmiş gibi yüklenildiğini ifade eden Mol, “Bu durum, yaşanan yoksullukta bile eşitsizliği ve daha derin bir yoksulluğu kadınlara dayatmaktadır. Toplumun en önemli nüvesini oluşturan aile yükünü, kadın bedeni ve kadının fedakarlığı üzerine kuran iktidar, uzun yıllardır doğum oranlarının artırılması yönünde politikaları teşvik ederken kadını sadece annelik ve aile üzerinden tanımlamakta, kadının yaşadığı sorunlara toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir yerden çözüm üretmemekte, çocuk bakımına ilişkin bütün sorumluluğu kadının fedakarlığı üzerinden çözmeye çalışmaktadır” dedi.
DEVLETİN ASLİ GÖREVİ HATIRLATILDI
Çocukların bakımı ve sağlıklı bir geleceğin hazırlanması devletin asli görevi olduğunu hatırlatan Mol, açıklamada şu sözlere yer verdi:
“Bilindiği gibi, mevcut Anayasa’nın 41/2 maddesi: “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle anasız veya babasız kalan çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır.” şeklinde düzenlenmiştir. Yine Medeni Kanun’un 346. maddesinde: “Çocuğun korunması için gerekli hâllerde devletin veya hâkimin müdahalesi öngörülür.” hükmüne yer verilmiştir. Paralel şekilde bu iktidar tarafından, çocukların korunmasına yönelik 2005 yılında çıkarılan 5395 Sayılı Kanun’la, çocukların korunmasına yönelik özel düzenlemelere gidilmiştir. Bütün bu düzenlemelerle çocukların bakım ve sağlıklı yetişmesi, devlet güvencesine alınmışken halen iktidar tarafından yürütülen, başta ekonomik politikalar olmak üzere, çocuk bakımı ve beslenmesi yönünde günü kurtaran politikaları aşan bir düzenlemeye gidilmemesi politik bir tercihin en belirgin göstergesidir.
İŞYERLERİMİZDEKİ KREŞ İHTİYACININ GİDERİLMESİNİ İSTİYORUZ”
İktidar tarafından, 2025 yılının aile yılı ilan edilmesi ve hane halkının yaşadığı başka bir sorun yokmuş gibi, aile politikalarını sadece kadınların çok çocuk doğurmasına indirgenmesi hepimizin gördüğü bir uygulama olmuştur. Emekçi kadınların üzerine yıkılan bakım yükünün, öncelikle bir ebeveyn sorumluluğu olduğu kadar, anayasa ve kanunlarda ifadesini bulan haliyle, esas itibarıyla sosyal devletin yükümlülüğü altına alındığı bilinmelidir. Bizler, mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde politikaların geliştirilmesini, daha fazla zaman kaybedilmeden başta kadın emekçiler olmak üzere, ebeveynler üzerinde ciddi bir ekonomik yük haline gelen çocuk bakımına ilişkin adımlar atılmasını ve işyerlerimizdeki kreş ihtiyacının giderilmesi talep ediyoruz.
Her çocuğun ihtiyacının karşılandığı, eğitim, ulaşım ve beslenmenin sağlandığı, bilimsel nitelikli kreşlerin açılması talebimizi yineliyor ve bu hakkımızı elde edene kadar mücadelemize devam edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.”