Türk sinemasının Malkoç oğlu çocuk yaşta görmüştüm. Diyarbakır’da evimize yakın bir kilisede film çekilirken seti izlemiş sanatçıyı canlı görmüş ve elini sıkmıştım. Aradan yıllar geçti. Magazin muhabiri olarak karşılaştığımda Diyarbakır’da yaşadığım anıyı anlatmıştım. Ve öyle tanışmış olduk. Daha sonraki yıllarda arkadaşlık adeta dostluğa dönüştü. Falez Oteli’nde kalan sanatçılara çiğ köfte yapmamı önererek sponsor oldu. Havuz başında çiğ köfte partisi verdik. Sanatçıların ve basının ilgisini çektiği için bunu gelenekselleştirip 6 yıl sürdürdüm.
Antalya’da Beldibi’nde 4 dönüm portakal bahçesi alıp ev yapmak ve hayatının bir kısmını Antalya’da geçirmek istiyordu. Bahçe sahibiyle tanıştırdım ama sonradan hiç sormadım. Antalya’yı çok seviyordu.
İşte böyle sıkı fıkı olduğumuz günlerde eşi Betül ile sohbet ederken sorduğum soruları en içten şekilde cevapladı. Konuya nerden gireceğimi bilmiyorum aradan yıllar geçti benimle yaşadığı sohbeti toparlamaya çalışacağım, ama önce onun alkollü yıllarından başlayalım.
‘’Sanırım vatandaş, salon filmlerinden rollerden sıkılmıştı. Yeşilçam farklı karakter olarak beni buldu. Yapımcılar beni keşfetti. Fiziki yapım da buna uygundu. Zaten tarihi seven insanım. Osmanlı tarihini ise yutmuşum Mahmut. Bir, iki film derken ardı ardına kahraman Türk filmleri çok sevildi. Çok tuttu. Tarihi filmler çok tuttu. Başka rakiplerimde oldu. Onlarda güzel filmler çektiler. Ama Malkoçoğlu zaman içinde benimle bütünleşti. Genç yaşta ünlü olmuştum. Ünlü olmanın sorumluluğu beni yoruyordu. Bütün günüm setlerde geçiyor çoğu zaman setlerden setlere koşuyordum. Biliyor musun Mahmut, bana bir ara şarkıcılık teklifi bile geldi. Yani düşünebiliyor musun, Malkoçoğlu sahnede elimde kılıç, şarkı söylerken (Karşılıklı gülüştük) Çok çalışıyordum çok…
Kendimi dinlemek, kendim olmak için birkaç duble içelim derken bazen kaçırıyor şişenin dibini bulduğum günler olmuştu. Zor günlerimdi. Ben siyaset yapmayı bilmem de yapmam da. Beni Ülkücü olarak lanse edildiğini söyledin, bu doğru değil. Bu soruyla çok karşılaştım. Demin dediğim gibi ben halk çocuğuyum. Ben ezilenden, mazlumdan yana zalimin her zaman karşısında oldum. Atatürk’ü vatanını milletini seven bir sanatçıyım.
Yılmaz Güney ile dostluğumu soruyorsun, 1972 yılında düzenlenen 4. Altın Koza Film Festivali’nde, jürinin ilk oylamasında Yılmaz Güney’in “Baba” filmi En İyi Film, Yılmaz Güney ise En İyi Erkek Oyuncu seçilmişti. Ancak Adana Büyükşehir Belediye Başkanı’nın duruma itirazı sonrası yeniden toplanan jüri, ilk oylamada ikinci olan Yılmaz Duru’nun “Kara Doğan” filmini En İyi Film, “Yaralı Kurt” filmindeki performansıyla da Cüneyt Arkın’ı da En İyi Erkek Oyuncu seçtiğini belirtti. Ben ise ödülü reddettim “O ödül Yılmaz’ın hakkıydı. Şimdi Yılmaz bunu bilirken, aklı başında herkes bunu bilirken, o ödül bana yakışır mıydı? Yakışmazdı. Ben bütün filmlerimde kahramanları canlandırdım.
Haksızlığa karşı geldim. Kendime hep şunu sordum. Hayatta da böyle miyim? Filmlerde kahraman olmak, adil olmak, kötünün karşısında olmak çok kolay ama hayatta olabiliyor musun? Ben hep o hesabı yapmışımdır. O ödül, resmen Yılmaz’ın hakkıydı. Yılmaz Güney çok önemli bir insandı. Çok önemli bir sinema adamıydı. Hak ettiği itibarı ona halk iade etti. Türkiye’de halk, sanatçıya gerçek değerini her zaman vermiştir.”
“Yılmaz müthiş bir insandı. Bazen bana gelirdi, oturup içerdik. Anadolu geleneklerine göre saygı icabı kadehi alttan tokuşturmak gerekir. Kim daha alttan vurursa karşısındakine o kadar saygı duyuyor demektir. Sen daha alttan vuracaksın, ben daha alttan vuracağım derken bir gün baktım Yılmaz evin bodrumuna inmiş. güzel dostluğumuz vardı. Çok zaman Tarık Akan ile kol kola yürüyüşler yaptık. O da çok değerli ve yeri doldurulamayacak kadar değerli sanatçıdır. Sanırım festivalin kapanış gecesine gelecek. Ona da beni sor. Bizler farklı yollardan halkımıza mesaj veriyoruz. Yaşamım boyunca verdiğim mücadelede ailem hep yanımda oldu. Betül’e sor O hep beni ben yapan insan oldu. Ona çok şey borçluyum.