"Yaşlılığın başkaları gibi bizim de başımıza geleceğine bir türlü inanamayız." – Fontenelle Turizm rakamlarının ve beş yıldızlı otellerin övgüyle anlatıldığı Antalya. Ve şehrin tam merkezinde kimsenin görmek istemediği içler acısı bir dünya.

Muratpaşa ve Kepez’in ara sokaklarına sıkışmış, evsiz barksız emekli insanların sığındığı “emekli mezarlığı” olarak bilinen köhne otel ve pansiyonlar.
Emeklilerin mezar sessizliğinde yaşadığı pansiyona dönüşmüş otel odaları.
İnsanlık ve denetimden uzak bu köhne Otel odalarında yaşamak zorunda kalan bizim emeklilerimiz.
Birçoğu 70 yaş üstünde. En acısı, bu insanların geleceğe dair tek bir umudu bile kalmamış olması.
Ne evleri var, nede arayıp soran çoluk çocukları.
Birçoğu, en az 25 yıl bu devlete hizmet etmiş, üretmiş, vergisini vermiş.
Bugün, yaşlılıklarında hak ettikleri güvenli bir yuvayı değil; köhne bir otel odasını “son durak” “emekli mezarlığı” olarak kabullenmek zorunda bırakılmış, bizim insanlarımız.
“İkinci bahar mı” dediniz?
Birinci bahar gibi oda da mazide kalmış.
Geriye kalan tek şey, umut kırıntılarının bile yavaş yavaş tükendiği otel odasında ki sessiz bir bekleyiş.
Günlüğü 400 liradan başlayan otel odalarının aylık aylık ücreti 12 bin ile 15 bin lira arasında değişiyor.
Aldıkları en düşük emekli maaşı: 16 bin 881 lira alan bu insanlar, bir ömür çalışıp kazandıklarıyla ancak bir otel odası kiralayabiliyorlar.
Üstelik aylık 12 bin lira kira veren bu emeklinin odasında tuvalet ve banyo bile yok. Ortak kullanım alanlarında bulunan ve pislikten geçilmeyen tuvalet ve banyoyu kullanmak zorundalar.
Bakımsız koridorlar. Kapısında kilidi olmayan odalar…
Devletin “huzurlu emeklilik” vaadi ve otel köşesinde yapayalnız bir yaşama terk edilmiş insanlar.
Her akşam aynı kare: Her emeklinin elinde siyah bir poşet. İçinde günü kurtaracak kadar (...) yiyecek…
İki alana iki bedava bayat simit yada poğaça.
Durumu biraz daha iyi olanın poşetinde üç parça tavuk yada hazır konserve.
Mutfak dedikleri, odanın içinde küçük bir piknik tüpü birde tencere.
Bu pansiyon ve otel koridorlarında sessizlik, kimsesizlik hakim. Her emekli kendi “sessiz acısını” birilerine belli etmeden yaşıyor.
Benim şahit olduğum bir hikaye var ki, saklanmayacak kadar büyük acılar taşıyor.
Tıpkı: Reşat amca gibi…
İskenderun'dan gelmiş Antalya'ya. Emekli muhasebeci. 67 yaşında.
Kaldırım da yürürken bir aracın çarpması sonucu trafik kazası geçirmiş. Vücudunda kırılmadık yer kalmamış.
Defalarca ameliyat olmuş. Sağlığına kavuşamadığı gibi, vücudunda ki platinlerden dolayı yürümeyi bile unutmuş.
Normal bir insanın 10 dakika da gideceği yolu, Reşat amca 1,5 saate gidiyor.
15 yıldır otel odalarında yaşıyor.
“İstemez miyim benim de bir evim olsun?” diyor.
“Ama aldığım maaşı eve mi vereyim, karnımı mı doyurayım?” diye dert yanıyor.
Daha sonra ekliyor:
“15 yıldır Antalya da otel köşelerinde kalıyorum. Gidecek yerin, bana sahip olacak kimsem de yok.” diyor.
....Ve benim: içim acıyor. nefesim daralıyor, nutkum tutuluyor.
Bu cümledeki kırgınlık duvarları çatlatacak kadar sert, gözleri doluyor, ağlamamak için benden gözlerini kaçırıyor.
Ne yapacağını, ne konuşacağını bilemez bir halde “daha sonra konuşuruz” deyip benden affını istiyor.
Dedik ya: Dünya kenti (...) Antalya...
Antalya, turizm rakamlarıyla övüne dursun; beş yıldızlı otelleri parıltılı tabelaları ve parlayan reklam videoları ile birilerinin övünç kaynağı olsun.
Ama bu memleketin görünmeyen, birilerinin görmek istemediği ikinci yüzü bizim utancımız olsun…
Sevgili dostlar: Antalya'daki barınma maliyetleri, sosyal destek mekanizmalarının ilgisiz ve yetersizliği, yalnızlaşan yaşlı nüfusun geleceğe dair hiçbir umudunun kalmaması bu utancın giderek büyüyeceği anlamına geliyor.
Antalya’daki tablo, Türkiye’de emeklilerin içinde bulunduğu ekonomik çıkmazın en somut ve çıplak örneklerinden biri.
Peki ya yerel yönetimler.
Antalya'daki yerel yönetimlerin bu utanç da hiç mi payı yok.
Elbette var.
Onların yaptığı en iyi şey: şehrin dört bir yanına astıkları boy boy afişler, içi boş projeler…
En “başarılı” olduğu alan ise: Emekli insanımıza "abdest suyu gibi çay ikram edip" bunu kamuoyuna “sosyal proje” diye sunmak.
Emeklilerin sosyalleşmesi için açtık dedikleri “Emekli Kahvelerine" liyakatle değil, torpille insan yerleştirmek.
Kimin umurunda mezar sessizliğine bürünmüş otel odalarındaki kimsesiz emekli insanlar.
Ne afişlerde, ne açılış kurdelelerin de… Vitrini bozan kimsesiz emekli oldukları için onları görmezden geliyorlar.