Şimdi, size desem ki, kendiniz ile ilgili her şey ve her konuda gündeminizi belirleyebiliyor, varsa da sorunlarınıza çözüm üretebiliyor musunuz?
Bu, insanlığın hiç bir çağında bile mümkün olmamıştır.
İnsanın ilk savaşımı doğa ile olmuş ve başlangıçta tekil olarak kendi başına doğa ile Savaştıysa da, zamanla başka insanlar ile birlikte bir düzen tutmayı, kurmayı başarmışlardır.
İlk başta insanın doğası gereği, bir de bulunduğu ortam gereği yapması gerekli işleri, görev ve sorumlulukları vardır.
Örneğin ilk çağlarda kadın, doğası gereği neslinin devamlılığını sürdürme sorumluluğunu üstlenmiş ve en güçlü dölü almak için de, en güçlü erkek partnerini seçmiştir.
Dahası, bugünkü gibi tıbbi ve teknolojik bilgi, araç, gereç olmadığından için, işi şansa bırakmamak açısından, birden fazla karşı cinsi ile ilişkiye girerek hem doğuracağı çocuğun doğumunu güvenceye almış, hem de girdiği birden fazla ilişki tarafınca, doğurduğu çocuğun güvenliğini sağlamıştır.
Daha sonraki zamanlarda aile, kılan, oba, beylik sülale, köy, kasaba; ekonomik sistemin süreçlerine bağlı olarak da kasabalar, şehirler, devletler kurmuştur.
Görüleceği gibi hem doğal yaşamın hem de sosyal yaşamın bir oluşma , gelişme, olgunlaşma zamanı vardır.
Bu siyasal yaşam için de geçerlidir.
İnsanların sosyal yaşamı, ve devlet düzeni Auguste Comte, Harriet Martineau, Karl Marx, Herbet Spencer, Georg Simmel, Emile Durkheim, George Herbert, Max Weber gibi sosyologlarca incelenip, araştırıp bir düzen ve sistem içinde ortaya konulmuştur.
Feodal dönemin ekonomik ve sosyolojik yapısı ve özelliği gereği henüz Ulus Devletler ortaya çıkmamış, feodalitenin özelliği gereği, Krallıklar ve İmparatorluklar yönetimin hâkim yapıları olmuştur.
Sanayi Devrimi ile birlikte Kapitalist sistem hem üretim, hem de tüketim süreci açısından ULUS DEVLETLERE ihtiyaç duymuş ve çıkardığı savaşlar ile de hem Krallıkları hem de İmparatorlukları yıkıp yok etmiş, Osmanlı İmparatorluğunda yaptığı gibi ittifak halindeki devletler ile sınırlarını cetvelle çizdikleri devletler kurmuşlardır.
Emperyalizmin amaçlarının farkında ve bilincinde olan Mustafa Kemal (Atatürk) ve dönemin yurtsever aydınlarınca, Osmanlı Sarayı'nın onay verdiği, imzalamadığı Sykes-Picot ve Sevr Antlaşmaları çöpe atılmış ve ULUSAL KURTULUŞ bilinci ile bir Kurtuluş Savaşı verilerek, Anti-emperyalist temeller üzerine bir devlet kurulmuştur.
Görüleceği üzere tekil olarak insanın, belirli bir hedef ve amaç uğruna bir araya gelen insanlar ile emperyalist çıkar uğruna ve amacıyla devletlerin, kurumların ve yapıların bilinçli ve örgütlü mücadeleleri vardır.
Gelelim günümüze.
Bilginin ve teknolojinin hem geldiği aşama, hem de insanların gündelik yaşamlarındaki yerine bakınca, hiç bir şeyin rastlantı olmayacağı açıktır.
Dolayısıyla bilgi ve örgütlülük etrafında düzenlenir her şey.
Derneklerden tutun siyasi yapılara, partilere kadar.
İşte burada da İDEOLOJİ devreye girer. Tesadüfi gibi görülen her şey bile bir ideolojinin eseridir.
Siyasi yapılar da bu bağlamda ortaya çıkar ve örgütlenir.
Bir zamanlar yaygın kanı, mevcut iktidar partisinin (AKP) ilkesiz, amaçsız ve tesadüfen iktidara, yönetimlere gelen siyasi bir parti olduğunu düşünülüyordu.
Yerel, bölgesel ve uluslararası ilişkileri görmezlikten gelinip, yok sayılıyordu. Bugünden düne bakılınca, her şeyin gün gibi ortada olduğu açıktır.
İktidar, acemi nalbant gavur eserinde öğrenir sözü gibi, devletin yerel ve genel yönetimlerinde, YÖNETİMİ öğrendi. Yerli ve yabancı danışmanları sayesinde de hem ilişkilerini güncelliyor hem de sağladığı bilgiler ile süreci yönlendirip, yönetiyor.
Oysa muhalefetin en büyük partisi, iktidara karşı halkın ekonomik ve sosyal memnuniyetsizliği ile ortak paydada buluşup, ilke ve ideolojik bir ortaklığı olmayan yapılar ile yerel yönetimlerde başarı sağladı.
Yönetim, bir savaştır. Hem kendi içinde, hem de savaştığın taraflarca saldırıya açık haldedir.
Merkezi yönetim kadroları ayrı bir şeydir, işbirliği yaptığın yapılar ile süreç yönetmek başka bir şeydir.
Ülkenin Anamuhalefet partisi halkın ekonomik ve sosyal sorunlarından kaynaklanan genel muhalefeti ve gençliğin güncel sorunlarından kaynaklanan mevcut iktidara tavrı, anamuhalefet partisinin (CHP) başarısı olmuştur.
Ancak, Parti'nin ilke ve ideolojisinden bağımsız tavırlar ve yönetici nitelikleri, iktidarın onca ekonomik, sosyal ve siyasi yanlış ve ortalıkta dolaşan yolsuzluk iddiaları karşında bu günleri yaşanır kılmışlardır.
Bugün CHP yöneticileri, Niccolo Machiavelli 'nin şu sözlerini kulaklarına küpe etseler iyi olur.
"İnsanlar sana sadık kalmazlar, sana olan ihtiyaçlarına sadık kalırlar. Artık işe yaramadığın anda senin bir zamanlar önemli olduğunu unuturlar."
Üzüldüğüm nokta, parti için başkanı olduğum düşünce topluluğunca masarf edip, hazırlayıp bedava verdiğimiz "Yurttaşlık Temel Geliri ve Aile Sigortası" projesinin bile unutulması.
Aylar önce, bugün yönetsel sorun yaşayan bir Büyükşehir Belediyesine gönüllü yardım etsin diye, kendisinden büyük bir Büyükşehir Belediyesinde yıllarca GENEL SEKRETERLİK yapmış bir kişi için, tanıdığım partililerle, konuşun, ikna edin size yönetsel açıdan yardım etsin, yönlendirsin diye konuştum.
Sonuç mu, dervişin fikri ne ise zikri de odur, derler. Sanırım bu iyi niyetli, gönüllü çaba ve teklif uçtu gitti, sıradan iyi niyetli ve partili Yurttaşlar da bu günleri yaşıyor.
Biz diyelim de, kim ne anlarsa, anlasın. "Bu yaz güney, hala güzel."