Türk Kurtuluş Savaşı ve devrimler süresince, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında ve karşısında belirli simaların yer aldığını görürüz. Yanı başında bulunan ve Millî Mücadele’ye birlikte başladığı arkadaşlarından bir kısmı, mücadelenin belirli aşamaları geliştikçe bir bir çevresinden kopmuş ve Onun karşısında yer alarak muhalefet etmişlerdir. Atatürk, bu kişiler hakkındaki hükmünü büyük Nutuk’un başlangıcında, Türk Devriminin amacını ve kapsamını ele alırken, pek güzel bir biçimde anlatmaktadır. Nevar ki yıllar geçtikçe, Osmanlı toplumsal düzenindeki çalkantılar durulup yatışacağına, daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir durum almıştır. Sosyal ve ekonomik sorunlar bir yana, özellikle Balkanlar’daki ayaklanmalar ve çetecilik hareketleri, devletin varlığını bile tehlikeye düşürecek düzeye erişmiştir. Kâzım Özalp da, gittikçe yoğunlaşan ve devleti bölüp-parçalama eğilimine ve düzeyine erişen çetecilik ve isyan hareketlerine karşı, pek çok arkadaşı gibi yoğun bir savaşım içine girmiştir. Özellikle 31 Mart gericilik hareketi, pek çok aydını ürkütmüştür. Ufak tefek yenilikçi girişimlerini kökten temizleyecek özelliğe erişme niteliği taşıyan bu ayaklanma, bilindiği gibi Hareket Ordusu tarafından kanlı bir biçimde bastırılmıştır. 31 Mart ayaklanmasının ülkenin basma açabileceği tehlikelerin boyutlarını sezen Kâzım Özalp, ünlü Bulgar çeteci Sandanski’yi ikna ederek, onunla birlikte isyanı bastırmak için İstanbul’a gelmiştir. Nevar ki bir süre sonra adı geçen çete ayaklanmış Kâzım Özalp bu kez, bu çetenin ortadan kaldırılması için kaymakam rütbesiyle, 1910 yılında Menlik’e gönderilmiştir. Aynı yıl Arnavutluk’ta isyan girişimleri ortaya çıkmış bu kez de, söz konusu isyanı bastırmakla görevlendirilmiş olan Mahmut Şevket Paşa’nın karargâhında görevlendirilmiştir. Buradaki başarılı hizmetinden sonra Selanik Vilayeti Jandarma Alayı Takip Kuvvetleri Kumandanlığına ve Vilâyet Komisyonu azalığı görevine getirilmiştir. Artık O, yetkili bir asker olarak, Bulgar ve Rum çetelerine karşı amansız bir savaşım içine girmiştir6. Bir süre için Edremit Redif Tümeni Kurmay Başkanlığı’na da atanan Kâzım Özalp, aynı yıl, Harbiye Nezareti Ordu Dairesindeki Kurmay Heyetinde göreve başlamıştır. Bu savaş süresince büyük bir özveri ve şevkle çalışan Kâzım Paşa, savaşın hemen bitiminde yorgun düşmekten hastalandı. Oysa bu yorgunluk bedensel bir yorgunluktu O’nun düşünceleri ve idealleri dipdiri ayaktaydı. Bu millî inançlar, Onu hasta yatağından kaldırmak için en etkili ilâç oldu. 14 Ağustos 1923’te kurulan Fethi Bey Hükümeti de O’na aynı görevi verdi. Millî Müdafaa Vekili olarak bu hükümette de başarılı çalışmalar yapan Kâzım Paşa, bu görevini 30 Ekim 1923’te kurulan ve 6 Mart 1924’te yenilenen İsmet Paşa hükümetlerinde de sürdürdü. 26 Kasım 1924 tarihinde TBMM Başkanlığı’na seçildi ve bu görevini 1935 yılına kadar aralıksız sürdürdü. 1 Mart 1935’te TBMM Başkanlığı’nda ayrılan Kâzım Paşa, tekrar Millî Müdafaa Vekili oldu. Bu görevinden 17 Ocak 1939’da istifa ederek ayrıldı. Bu tarihten sonra onu, dört yıl süreyle CHP Meclis Grubu Başkan Vekili olarak görüyoruz. Türkiye fiili olarak çok partili rejime geçtiğinde Van milletvekili olarak parlamentoya girdi. Bu seçim yılı sonunda, yani 1954’te, 72 yaşında iken politik yaşamdan bütünüyle ayrıldı. Kâzım Özalp bu tarihten sonra, on dört yıl boyunca, aile ortamının sıcaklığı içinde yaşamını sürdürdü. 6 Haziran 1968’de, üçüncü kez geçirdiği bir kalp krizi sonunda İstanbul’da hayata veda etmiştir. Öldüğünde 86 yaşında olan bu büyük asker ve devlet adamı, yüce ulusuna şan ve şeref dolu bir mazi bırakmıştı. Cenazesi İstanbul’dan Ankara’ya uçakla nakledildi yıllarca en üst düzeyde görev yaptığı TBMM önünde düzenlenen törenden sonra, 8 Haziran 1968’de Cebeci’deki Askerî Şehitlikte toprağa verildi. Kurtuluş Savaşımızın cesur komutanlarından, Cumhuriyet dönemimizin ise “vefakâr” devlet adamlarından Kâzım Özalp, kendisine “Özalp” soyadını veren Atatürk’e bağlılığını bir “millî görev” olarak görmüş ve bunu ömrü boyunca sürdürmüştür. Bu büyük insanın tarihe geçmiş hizmetleri, bütün genç nesiller için daima örnek olacaktır.