Antalya merkezde yaşayan nüfusun bir kısmı, yakın ilçeler ve illerde arazisi olan, özellikle bahar aylarında arazilerinin bakımını yapmak için yollara düşer. Budama, sürme ve ilaçlama işlerini hafta sonları arazilerinde gerçekleştirirler. Üretim yapmaları, Antalya merkezde yaşamın zorluklarını bir nebze olsun dengelerler. Ben de hem işim gereği hem de ailemin arazilerinde bahar aylarında sıkça vakit geçirenlerdenim; bu tespit aklımızın bir köşesinde duruyor.
İnsanlık varlığından bu yana beslenme ihtiyacı için önce bitkiler, sonra da hayvanlar avlanmıştır. Avlanan hayvanların etleri yenmiş, derileri, tüyleri ve kılları kıyafet yapımında kullanılmıştır. Bu durum, günümüze kadar süregelen bir evrimin parçası olmuştur. Günümüzde ilk baştaki avlanma yöntemleri artık kullanılmıyor; teknolojinin gelişmesiyle avcılık teknikleri de değişmiş ve modern araç gereçlerle avlanılmaktadır. Kara avcılığında en çok kullanılan araçlar elbette ateşli silahlardır. Ancak ateşli silahların yalnızca hedef aldığı hayvanları değil, menzil içindeki diğer canlıları da tehlikeye attığını biliyoruz.
Avcılık konusunda derinlemesine bilgi sahibi olmasam da öğrendiğim kadarıyla, kara avcılığı izni olan biri, haftanın belirlenen günlerinde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sisteminden kota alarak yasal olarak avlanabilir. Bu kota, hangi av bölgesinde, hangi hayvanın ve maksimum kaç adet avlanabileceğini belirten bir izindir. Kotayı alan avcı, belirlenen bölgede avlanma hakkına sahip olur.
Avcı Mehmet abi yasal evraklarını titizlikle düzenleyen, kurallara harfiyen uyan biri olarak pazartesi planını yaptı; Döşemealtı av bölgesi için pazar günü kotasını aldı. Cumartesi akşamı tüm hazırlıklarını tamamladı, arkadaşlarıyla telefonda görüştü ve pazar sabahı buluşup Ilıca’ya doğru yola çıktılar.
Öte yandan, bir fabrikada çalışan Hasan abi ve ailesi, Ilıca’daki zeytinliklerinde budama işlerini yapmak için sabah erkenden yola koyuldu. Kepez’deki bir simitçiden birkaç simit almak için durduklarında, yanlarındaki araçtaki köpeğe hayran kaldı; “Ne güzel bir hayvan” diye düşündü, alışverişini yapıp yoluna devam etti. Zeytinlikte budama işlerini sürdürürken, uzaktan gelen silah sesleri arada bir Hasan abiyi irkiltmeye yetti.
Avcı Mehmet abi, av bölgesine ulaştığında köpeğini serbest bıraktı ve arkadaşlarıyla birlikte avlanmaya başladı. Ancak birkaç saat geçmesine rağmen henüz bir kuş vuramamışlardı; bu durum sinirlerini biraz bozdu. Ara sıra uçan kuşlara atış yaptılar, fakat nafile… Köpek önde, Avcı Mehmet abi ise arkada yürürken, köpek aniden harekete geçti ve birkaç kuş kalktı. Silahlar doğrultuldu, ateş edildi ve o sırada Hasan abinin çığlığı duyuldu:
“Eyvah, eyvah, vuruldum!”
Hevesle av peşinde koşan Avcı Mehmet abi ve arkadaşları, kuşlara ateş ederken menzil içinde kalan Hasan’ı istemeden vurmuşlardı.
Anlattığım bu hikaye gerçekte yaşanmış bir olay değil; ancak ülkemizin herhangi bir köşesinde benzer vakaların meydana gelebileceğine eminim. Çünkü her gittiğim arazide benzer tedirginlikleri gözlemliyorum. Hatta komşu arazideki köylülerle konuştuğumda, bazı avcıların “Bu saatte gelmeyin kardeşim” diyecek kadar hadsiz olabildiğini öğrendim. Geçen hafta ziyaret ettiğim bir arazide, binlerce boş tüfek fişeği araziyi kaplamıştı.
Peki, Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerinin önceliği ne olmalı? Özellikle bahar aylarında tarım alanlarının yoğun olduğu bölgelerde, üreticilerin tedirgin olmadan çalışabilmeleri için avlakların geçici olarak kapatılması sağlanamaz mı? Zeytinlik veya meyve bahçelerinin yoğun olduğu hassas bölgelerde, yetkililer valilik koordinasyonuyla dönemsel kota kapamaları yapsa, bu durum üreticilere büyük kolaylık sağlar mı?
Avcı arkadaşlar; avcılık bir hobi olarak başladığınız günü, istemeden de olsa bir hayatın kaybına sebep etmemek için, lütfen bahar aylarında zeytinlik, meyve bahçesi gibi üretim alanlarında avlanmamaya özen gösterin… Formun Üstü Formun Altı