Bu yıl 1 Ekim ve 8 Ekim tarihleri arasında düzenlenen 59. Altınportakal Film Festivali final gecesinde ödüller dağıtıldı. Geçen yıla oranla bu yıl final gecesinde birçok sanatçı Antalya’ya geldi. İşin en üzücü yanı sanatçılar kortejde halkla bütünleşmek yerine kırmızı halıda şıklık ve zarafet yarışı yapmayı tercih etti.
Gelelim gazetelere ve gazeteci meslektaşlara. Ben bir önceki köşe yazımda medyanın habercilikle alakası olmadığını belirtirken, tıpkı bir havuzda yüzen balıklar gibi aynı kalemden çıkmış gibi haber yaptıklarını, ancak asla detaylara ve perde arkasında yaşananlara kulak asmadan rutin habercilik yaptıklarını belirtmiştim. Alın gazeteleri okuyun hepsi aynı. Tek kalemde yazılmış gibi. Sanki bir babanın ayrı çocukları.
Gelelim ödül törenine. Ödül töreninde sanatçıların ortak dilekleri, arzu ve istekleri adaletti. Ulusal Belgesel Film Yarışması Jüri üyelerinden Ceylan Özgün Özçelik, sahnede, “Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Mithat Alam Film Merkezi’nin iki yöneticisi Zeynep Ünal ve Elif Ergezen görevlerinden alındı ve kampüse sokulmadılar. Film Merkezi için mücadelemiz devam edecek” ifadelerini kullandı.
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü alan Erol Babaoğlu, ödülü gezi tutuklularına adadı. “Bu ödülü tüm gezi tutsaklarıyla paylaşıyorum” diyen Babaoğlu, “‘Kurak Günler’, iyileşmemiz kurtulmamız gereken zihniyeti gösteriyor. Ödülü bu zihniyete karşı mücadele eden herkesle paylaşmak istiyorum. Erkeklik komplekslerini güçle ve kompleksle, sömürüyle bastırmaya çalışanlardan, savaş çığırtkanlarından kurtulabilmemiz, çakallar sofrasından kalkabilmemiz için, ağır uykulardan uyanmamız, vicdanı hatırlayarak adil ve çok sesli bir dünyayı kurabilmemiz için mücadele eden, üreten, varlığını ortaya koyan herkesle bu ödülü paylaşmak istiyorum” diye konuştu.
En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü Kurak Günler”deki rolüyle Selahattin Paşalı ile paylaşan “LCV (Lütfen Cevap Veriniz)” filminin başrolü Cem Yiğit Üzümoğlu, Paşalı’yı da yanına çağırarak, “Bu zamana kadar bizi karanlıklar içerisinde hapseden, kuraklık, geceler içerisine hapseden herkese inat, bu, karanlık içerisine aldığımız son ödül olsun. Gelecek sene aydınlıklarla beraber buluşmak dileğiyle…” dedi.
Murat Uyurkulak ve Özcan Alper de En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. Ödülünü Cumartesi Anneleri’ne ithaf eden Murat Uyurkulak, “Bugün günlerden cumartesi. Bu ödülü, on yıllardır devletin kaybettiği evlatlarına, çocuklarına bir mezar arayan Cumartesi Anneleri’ne ithaf ediyorum” dedi.
Özcan Alper de, “Bu zor senaryo sürecinde benimle çalışan Murat Uyurkulak’a teşekkür etmek istiyorum. Onun dışında belki daha aydınlık senaryolar yazacağımız, sadece birileri için değil herkes için eşit yurttaşlık, kimsenin ana dil hakkı için hala konuşmak zorunda kalmadığı bir ülke diliyorum” diye konuştu.
Cahide Sonku Ödülü, “Kurak Günler” filminin ortak yapımcısı Çiğdem Mater’e verildi. Ödülü Mater’in adına Zümrüt Burul aldı. Mater, Bakırköy Cezaevi’nden mesaj gönderdi. “Kurak Günler’e emeği geçen kadınlar bu ödül hepimize. Kamera önünde ve arkasında emek veren tüm kız kardeşlerim iyi ki vardınız, iyi ki varsınız. İyi ki hep birlikte filmler yapıyoruz ya da bazen yapamıyoruz. Ve sevgili Cahide Sonku çok teşekkürler. Rol ezberliyorum diyerek cumhurbaşkanına gitmeyi reddettiğin için, seni ayağına çağıran milletvekillerini ben Cahide Sonku’yum diye terslediğin için, kimseye eyvallahın olmadığı için yolun yolumuzdur.”
En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan Emin Alper, ödül konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Bu ödülü Şerif Gönen’den almak çok büyük bir onur. Her şeyden önce jüri üyelerine çok teşekkür ediyorum. Çiğdem’den bahsedecektim ama o kendi adına konuştu. Benim yönetmem olmamda Boğaziçi Üniversitesi’nin büyük bir katkısı vardır. Ülkesinin en güzide eğitim kurumunu ele geçirilecek bir kale olarak gören zorba bir zihniyetin saldırısı altında. Utanıyorum. Bu ülkenin bu nadide kurumuna yapılan saldırıdan gerçekten utanıyorum. Ama Boğaziçi Üniversitesi direniyor. Kazanacak. Sadece Boğaziçi Üniversitesi değil, zorbalığa karşı direnen herkes kazanacak. Gezi direnişçileri kazanacak. Hemen yanı başımızda diktatöre karşı direnen Ukrayna halkı kazanacak. Zalim mollalara direnen kadınlar kazanacak. Bütün bu direnişçiler tiranlara zorbalara şunları söylüyor: Kazanamayacaksınız. Tarih sizin yanınızda değil. Yıllar sonra hatıranızın önünde eğilecek kimseyi bulamayacaksınız.”
İşte bu ortak haykırışı en iyi film seçilen KARANLIK GECELER film yönetmeni Özan Alper, yaptığı konuşmada ülkede ötekileşmenin had safhada olduğunu üzülerek belirtti. Ötekileşmenin toplumu derinden sarstığını belirterek ülkede eksik olan adalet vurgusunu dile getirerek, ‘’Adalet Cumhuriyetimizin kuruluşundan yani 100 yıldan bugüne kadar geçen yılları arkadaşlarımızla tahlilini yaparak tartıştık. Özellikle son 10 yılda adalet yarışımcılığı bizleri de derinden üzerken izlediğim hemen hemen tüm filimde de Adalet vurgusu yapıldığını gördüm. Bu halkı ortak sesidir. Umarım gelecek yüzyılda böyle bir sorun yaşanmaz’’ dedi.
İşte bunları Bizim çanakçı, havuzcu basın maalesef duymadı, görmedi, yazmadı. Oysa sanatçıların ülkede olmayan ama olmazsa olmazı olan Adalet vurgusunu yaparken ne kulaklar duydu ne kalemler yazdı.