Zaman zaman akşamları fırsat bulunca televizyonlarda bilgi ve kültür yarışmalarını İzlerim. Geçenlerde televizyonda sunulan yarışmada gelen soru şu, “Eşeğin yavrusuna ne denir?” Soru sorulan çift, yani karı koca üniversite mezunu. Maalesef eşeğin yavrusuna SIPA denildiğini bilemediler. Oysa cevap karşılarında 4 şık arasında duruyordu. Zaman zaman okumuş, yıllarca mürekkep yalamış insanların düştüğü bu durum beni çok üzüyordu.
Ülke gençlerinin düştüğü bu dürümü düşünürken, asıl bomba birkaç gün önce yine ATV den geldi.
Geçtiğimiz günlerde ATV’de Kenan İmirzalıoğlunun yönettiği Kim milyoner olmak ister programında bir tıp son sınıf öğrencisine sorulan soruyu bilmemesi, jokerini kullanarak seyircilere sorması, seyircinin yüzde 60 oranı yanlış cevap vermesi ülke yaşayanını adeta ayağa kaldırdı ve kahretti.
Soru şu “1924 yılı anayasasında ve 1960 anayasasında yer alan Türkiye’nin baş kenti neresidir?” Şıklar İstanbul, Ankara, Erzurum, Sivas. Yarışmacı bu soruyu bilmemesi utanç verici iken, seyirciye sorup ta bilmeyen seyirciler artık yok bu kadar dedirtti. Neredeyse yüzde 99’u üniversite mezunu olan seyircilerin yüzde 40’ı Ankara derken, yüzde 60’ı ise Erzurum ve Sivas cevabını verdi. İşte kıyamet o zaman koptu. Ülkeyi ayağa kaldırdılar. Kendi ülkesinin baş kentini bilmeyenleri köşe yazarları yerden yere vururken, akıllara şu soruyu beraberinde getirdi. Artık koyun mu olduk? Ülke nereye gidiyor? Kim bizi bu hale getirdi ve nasıl geldik?
İşte tüm bu soruların cevabı….
Kurtuluş savaşından sonra Mustafa Kemal Atatürk ardı ardına devrimler yaparak köyden kente çalışmalar başlattı. Ülkenin okuryazar oranı neredeyse yüzde 5’i bile bulmuyordu. Köylüyü traktörle, şehirliyi fabrikalarla tanıştırdı. Harf devrimi yaptı. Daha fazlasına ömrü yetmedi. Yarım bıraktığını İsmet İnönü tamamlamaya çalıştı. 1938 yılında köy enstitüleri kuruldu. Kalkınma köyden başlayarak devam etti. Hasan Ali Yücel’in oluşturduğu köy enstitüleri halkı bilinçlendirerek ülke kalkınmasını sağladı. Türkiye hızlı adımlarla çağdaş olma yolunda ilerlerken Amerika’nın güdümünde bir hükümet iş başına geldi. İlk icraatları kalkınmayı önlemek için enstitüleri kapattı. İşte o yılları anlatan Demokrat Parti Milletvekili Kinyas Kartal, yıllar sonra “Köylü aydınlanıyordu. Ağalara baş kaldırı başlamış ve köylü kendi toprağını ekip biçmek istiyordu. Benim önergemle enstitüler kapandı’’ şeklinde anlatıyordu.
1962 yılında Amerikan mandacılığına karşı örgütlenen aydınlar Nazım Hikmet ve Abdin Dino gibi isimler Türkiye komünist partisini kurdu. Behice Bora, Nabi Yağcı gibi sosyalistlerin çabaları her defasında Amerikancı hükümetler tarafından engellendi.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan Amerikan mandacılığına karşı çıktıkları için ibret olsun diye asıldılar. Bu idama 450 milletvekilinden 323 kişi katıldı. CHP’de 30 vekiliyle destek verdi. Artık Atatürk’ün kurduğu parti içinde de Amerikancılar vardı. Ülke aydınlarına karşı korkunç bir savaş başlamıştı. 68 kuşağının gelişmesini engellemek isteyen Amerika ve İngiltere Sözde kominiz mi engellemek adına ülkeye oluk gibi para akıttı. Ocaklar, dernekler partiler kurdurdu. Silahlı militanlar yetiştirildi. Aydınlarımız Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Doğan Öz, Muamer Aksoy, Onat Kutlar, Bahriye Üçok, Taner Kışlalı, Bahriye Üçok gibi yüzü aşkın bilim ve fikir adamı öldürüldü. Her gün takır takır aydın gençlerimiz vuruluyordu. İşkencede sayıları net olarak bilinmemesine karşın ölenlerin sayısı on, yüz binleri aştı. Bir yandan da Amerika NATO yoluyla bastırıyordu. 1960, 1971, 1977, 1980, 1997 ve 2007 yılında darbe ve muhtıralar sonucu yasaklar ölümler idamlar, kâbus gibi ülkeye çökmüştü. 1980’den sonra Özal hükümetiyle sözde özelleştirme adı altında fabrikalar satılmaya başlandı. Devlet tırpanlanıyordu.
2002 yılında kurulan AKP hükümeti o güne kadar gelen hükümetlerin yapamadıklarını yapmaya başladı. Amerikan ve kardeş ülkesi İngilizler orta doğuyu yeniden şekillendirmek, yeraltı zenginliklerine el koymak için Ortadoğu’ya el attı. BOP projesi kapsamında dünyayı yeniden şekillendirmek için harekete geçti. Ülkede sık sık değişen eğitim müfredatını o güne cesaret edip yapılmayanları yaparak sık sık değiştirmeye başladı. Geldiğimiz son noktada eğitim dünya standartlarının en altına düştü. Fabrikalar takır takır üçe beşe bakmaksızın satıldı. Haraç mezat yok oldular. Çiftçi borçlandırıldı. İthalata ağırlık vererek ülkeyi üretim yapamayacak duruma soktular. Hayvancılık dibe vurdu. Çiftçinin tarlasını traktörünü haczettiler. Ülkede adalet duygusu, inancını yok ettiler.
İşte gelinen son nokta…
Ülke halkının yüzde 70’i açlık sınırında.
Eğitim seviyesi kocaman sıfır…
Geldiğimiz noktada gençlerimiz Başkentlerini bilmiyor…
Burada suçlu kim?