Dört mevsimiyle ayrı bir dünya.
Ama iş "yaz mı, kış mı?" sorusuna gelince, durum biraz daha kafa karıştırıcı.
Antalya’mızdan bahsediyoruz tabi ki…
Yazın Antalya, tüm ışığıyla parlıyor.
Plajlar dolup taşıyor, deniz oldukça sıcak,
Tatilciler bir araya gelip "sıcaklık 40 dereceyi bulmuş, fark etmedik" diye güneşin altında bronzlaşmanın keyfini çıkarıyor.
Her köşe başında bir eğlence, her sokaktan yayılan müzik sesleri geliyor…
Şehrin yazın merkezinde en hareketli merkezi tarihi Kaleiçi her zamanki gibi.
Antalya tam bir yaz cenneti.
Ama işte, o sıcağın içinde kalmak da pek kolay değil.
Sıcaklık, Antalya'nın yazını "kavurma" havasına çeviriyor.
Araba camını açtığında, sanki termal bir kabin içindesin.
Kaldırım taşları yavaşça ızgara oluyor.
Asfaltta yumurta pişirme(!) denemeleri….
Kısacası, "Yaz Antalya’sı", sıcaktan bunalan tatilcilerle dolup taşan, hareketli bir kavşak.
Peki ya kış?
O başka bir hikaye.
Kışın Antalya, gözlerindeki buğuyu siliyor.
Hava ılıman, 20 derecelere kadar düşüyor ama soğuk mu soğuk, üşüyorsan içeri girebiliyorsun.
Dağlar yemyeşil, deniz sakin, her yer nefes alıyor.
Yazın hayalini kuran kalabalıklardan uzak, bir köşe başı kadar sessiz.
Antalya kışı, insana “sadece ben varım” dedirtiyor.
Bir yürüyüşe çık, ormanlar seninle…
Herkes evine çekilmiş, sakinlik içinde; adeta bir başka şehre dönüşmüş Antalya.
Fakat tabii, denize pek kimse yok veya sadece turistler girebiliyor.
Ama sahildeki yürüyüş, başka bir tat.
Yaz mı, kış mı?
Yaz, her zaman bambaşka bir enerji.
Ama kış, sakinliğin ve huzurun adı.
Hangisini seçersen seç, Antalya sana her zaman kendini gösterecek bir tarafını sunuyor.
Yeter ki hangi yüzünü görmek istediğine karar ver…