Antalya son yıllarda aldığı göçlerle adeta Türkiye’nin “sosyolojik röntgen odası” haline geldi.

Ülkenin dört bir yanından insanlar geliyor; valizlerinde eşofman, çaydanlık, bir de memleket derneği kurma azmi.

Kentin her köşesinde yeni bir “hemşeri grupları”, yeni bir “biz aslında bir aile gibiyiz” derneği.

Listeye bakınca insanın gözünde şu sahne beliriyor:

Antalya sahnesi…

Ortada Akdeniz.

Etrafında onlarca şehir: Kars, Trabzon, Sivas, Hatay, Mersin, Erzurum, Konya, Antalya… Hepsi tek bir sofrada oturmuş, aynı tabağa kaşık sallıyor.

Ve daha kayıt dışı onlarca küçük hemşeri topluluğu, Whatsapp grupları, ortak tencere kaynatan akraba zincirleri.

Kentte aktif veya kayıtlı “onlarca memleket derneği” var.

Bir kısmı kültür derneği, bir kısmı hemşeri buluşma noktası, bir kısmı da düğün, asker uğurlaması, sosyal dayanışma merkezi gibi çalışıyor.

***

Peki, bu tablo ne anlatıyor?

Antalya’ya göç eden her grup, gelir gelmez kendi “mikro vatanını” kuruyor.

İnsan psikolojisinin en ilkel refleksi: “Aidiyet”.

Bir şehirde kaybolmamak için önce kendinden olanı buluyorsun.

Antalya da buna izin veriyor; çünkü şehir artık dev bir sünger gibi…

Gelen herkesi çekiyor, sıkıştırıyor, yeniden şekillendiriyor.

***

Bir yanda turizmin büyülü dünyası…

Diğer yanda memleket derneklerinde pişen kuru fasulye kokusu…

İki ayrı Antalya aynı sokaklarda yan yana yürüyor.

Bu dernekler kötü mü? Değil tabii ki.

Hatta çoğu zaman sosyal hizmetler gibi çalışıyorlar.

Yeni gelenlere iş buluyor, ev buluyor, eşya buluyor.

Sorun, kentin yavaş yavaş “büyük bir kolaj” haline gelmesi.

Her memleket kendi kültürünü getiriyor.

Kimi halayla geliyor, kimi horonla, kimi kavurmayla, kimi de “abi biz burada nasıl bir düzen kuracağız” kaygısıyla.

Kent büyüyor ama “kültürel ortak payda” aynı hızla büyümüyor.

Antalya, “ortak hikâye” yazamıyor.

***

Bir şehir düşünün…

İsmi Antalya.

İçinde Antalya’dan çok her şehir var.

Bu tabloya bakınca insanın aklına şu gelir:

Antalya artık bir şehir değil, Türkiye’nin adeta, röntgen filmi…

Ülkenin sosyolojik dalgaları burada tek noktada birleşiyor.

Bu yüzden, Antalya'yı yönetmek, aslında Türkiye'yi yönetmenin prova sürümü.

Bu yüzden, trafik karmaşık.

Bu yüzden, kiralar uçuyor.

Bu yüzden, mahalleler “mini şehir devletlerine” dönüşüyor.

Kimse kimseyi tanımıyor ama herkes birbirine çok yakın.

Antalya’da doğanlar artık azınlık.

Göç edenler çoğunluk haline geldi.

***

Kent hâlâ güzel.

Hâlâ cennet.

Ama cennet dediğin yer bile kalabalıklaşınca homurdanır.

Son söz:

Antalya bugün bir şey söylüyor.

Şehir sessiz, ama mesajı tokat gibi:

“Ben Türkiye’nin aynasıyım,

Yüzünü beğenmiyorsan, aynayı değil yüzü düzelt.”