Akdeniz'in parlayan incisi Antalya, sadece turkuaz suları ve güneşli plajlarıyla değil, aynı zamanda binlerce yıllık derin tarihi ve kültürel zenginlikleriyle de dünyanın dikkatini çekiyor. Bu şehir, “güneş, kum, deniz” üçlüsünün ötesinde, her köşesinde farklı bir medeniyetin izlerini taşıyan, adeta açık hava müzesi niteliğinde bir kültürel bir destinasyon. Antalya’ya adım attığınız an, sadece bir tatil beldesinde değil, tarihin ve kültürün kalbinde bir yolculuğa çıkmış olursunuz.
Antalya’nın kültürel dokusunu anlamak için öncelikle onun coğrafi konumunu göz önünde bulundurmak gerekir. Likyalılardan Romalılara, Bizans’tan Selçuklulara ve Osmanlı’ya kadar pek çok büyük medeniyete ev sahipliği yapmış olması, mirasın ne denli katmanlı olduğunu gösterir.
Şehrin kalbi sayılan Kaleiçi, bu kültürel mozaiğinin en canlı örneğidir. Dar, taş sokaklarında yürürken, her biri farklı dönemlerden kalma mimari eserlerle karşılaşırsınız. Hadrian Kapısı’nın ihtişamı, Roma İmparatoru’na saygı duruşunda bulunurken, Hemen yanı başındaki Yivli Minare’nin Selçuklu estetiği, farklı inanç ve kültürlerin yüzyıllarca burada bir arada yaşadığının sessiz tanıklarıdır. Kaleiçi’ndeki cumbalı, ahşap evler ise Osmanlı sivil mimarisinin sıcaklığını günümüze taşır.
Antalya’nın asıl kültürel gücü, sınırları içinde barındırdığı antik kentlerde saklıdır. Bunlar, sadece taş yığınları değil, o dönemin sosyal, sanatsal ve siyasi hayatına dair canlı hikayeler anlatan anıtlardır.
Perge, Roma döneminin en görkemli şehirlerinden biri olarak, cadde ve sütunlarıyla ziyaretçiyi zamanda geriye götürür. Aspendos Tiyatrosu ise başlı başına bir mimari şaheserdir, akustik mucizesi ve muazzam korunmuş yapısıyla, günümüzde bile binlerce kişiye sanatseverlik geleneğini yaşatmaya devam eder. Likya yolculuğunun başlangıcı olan Olimpos ve deniz kenarındaki Phaselis gibi kentler ise, tarihi doğanın içinde eriten benzersiz bir deneyim sunar. Bu kentler, bize “medeniyet” kavramının sadece yüksek binalardan ibaret olmadığını, sanatın, bilimin ve toplumsal düzenin her zaman merkezde olduğunu hatırlatır
Kültürel zenginlik, sadece geçmişle sınırlı değildir. Antalya, modern sanat galerileri, festivalleri ve sosyal hayatıyla da canlı bir kültürel hayata sahiptir. Özellikle her yıl düzenlenen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, şehri ulusal ve uluslararası sanat sahnesinin önemli bir oyuncusu haline getirmiştir. Sonuç olarak Antalya bir tatil şehrinden çok daha fazlasıdır. O, Akdeniz’in güneşinin altında parlayan bir tarih kitabıdır. Bir köşe yazısının satırlarına sığdırmak zor olsa da, bu şehrin kültürel zenginliğini deneyimlemek, bir tatilden çok, insanın kendi köklerine ve medeniyet tarihine yaptığı bir yolculuktur. Antalya’yı ziyaret eden herkesin, sadece plaj havlusunu değil, merakını ve öğrenme arzusunu da yanına almasını şiddetle tavsiye ederim. Çünkü bu şehir, size anlatacak çok şeye sahip...