Akdeniz'in mavisinde, palmiye ağaçlarının altında bir şehir düşünün Antalya. Bu şehir, sadece turistlerin güneşi ve denizine değil, aynı zamanda sokaklarda, parklarda ve hatta balkon altlarında yaşam mücadelesi veren dört ayaklı dostlarına kucak açan büyük bir gönüllü ordusuna da ev sahipliği yapıyor. Onlar, Antalya'nın sessiz kahramanları hayvan severler.
Antalya'da hayvan sever olmak, sadece bir "sevgi" ifadesinden öte, ağır bir sorumluluk üstlenmek demektir. Bu insanlar, yazın kavurucu sıcağında su kapları taşır, kışın dondurucu soğuğunda kartonlar serer, biriktirdikleri üç kuruşla mama alır, yaralı bir kedi için gecenin bir yarısı nöbet tutar. Onların hikayesi, şehrin resmi hizmetlerinin yetişemediği her noktada vicdanın bir el uzattığının hikayesidir. Antalya'daki hayvan severlerin mücadelesi iki ana koldan ilerliyor, sahadaki fedakarlık ve hukuki sosyal aktivizim.
Özellikle son yıllarda, sahipsiz hayvanlarla ilgili toplumsal tartışmalar ve yasal düzenleme girişimleri alevlendiğinde, Antalya'daki gönüllüler en önde yer aldı. Kent meydanlarında, "kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat" pankartlarıyla toplanmaları, sadece kendi seslerini değil, savunmasız canlıların yaşam hakkı talebini de yükseltiyor. Onlar, sorunun çözümünü katliamla değil, bilimsel ve merhametli yöntemler olan kısırlaştırma ve rehabilitasyonda görüyorlar. Bu gönüllü hareketin en büyük başarısı, yerel yönetimlerle iş birliği alanları yaratmak olmuştur. Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin "Alo Hayvan Ambulansı" hattı, geçici Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi gibi hizmetleri ne kadar değerli olsa da, bu hizmetlerin aralıksız işlemesinde ve kamuoyunda duyurulmasında hayvan severlerin baskısı ve desteği yadsınamaz.
VİCDAN KAPLARI VE SOKAKTAKİ UMUT
Hayvan severler, barınaklara sığdırılamayan veya sokakta yaşamak zorunda kalan binlerce can için hayat kaynağı anlamına geliyor. Onlar, şehrin her mahallesinde, her köşede, belediye hizmetlerinden bağımsız bir acil durum ağı oluşturmuş durumdalar. Hayvan severler, yüzlerce canlı tedavi ettirip sahiplendirmek için çırpınırlar. Sosyal medyayı aktif kullanarak, yaralı hayvanlar için bağış toplar, kayıp ilanları yayınlar ve insanları farkındalığa davet ederler. Bıkmadan, usanmada apartmanlarının girişine, dükkanlarının önüne mama ve su kapları yerleştirirler. Bu kaplar, aslında Antalya'nın vicdanının dolu olduğunun göstergesidir. Ancak bu çabanın bir de görünmeyen yüzü var. Gönüllülerin karşılaştığı maddi zorluklar, duygusal yıpranmışlık ve maalesef bazı kötü niyetli insanların tehditleri. Hey şeye rağmen geri adım atamamaları, onların karakterindeki sarsılmaz merhameti ortaya koyuyor.
Antalya'nın güzelliği, sadece tarihi limanında veya masmavi falezlerinde saklı değildir. Gerçek güzellik, yağmurlu bir günde üşüyen bir köpeği battaniyeye saran, ona yemek veren, yasal düzenlemeler karşısında dimdik duran o kocaman yürekli insanların varlığındadır. Onlar, bu kentin merhamet direkleridir ve bizler, bu direklerin gücünü ve değerini her zaman hatırlamalıyız.
Peki sizce yerel yönetimler, bu gönüllülerin omuzlarındaki ağır yükü hafifletmek için hangi yeni iş birliği modellerini geliştirmelidir?
Esen kalın