Her bir karesi kartpostallık manzaralarıyla bilinen Antalya, artık yalnızca deniz-kum-güneş üçgeninden ibaret değil. Göz kamaştıran turkuaz suları ve palmiye gölgelerinin arasına, sessiz sedasız bir güç daha eklendi, "Sağlık Turizmi"...

Kabul edelim, tedavi olmak, hele ki büyük ve karmaşık bir operasyon geçirmek, insan ruhunu yoran bir süreçtir. Hastane koridorlarının soğukluğu, bekleyişin gerginliği... Oysa Antalya, bu zorlu yolculuğu adeta bir "iyileşme tatili"ne dönüştürüyor. Avrupa'nın soğuk ve pahalı hastanelerinde sıra beklemek yerine, dünyanın dört bir yanından insanlar, şifa arayışlarını burada, portakal çiçeklerinin kokusu eşliğinde sürdürüyor.
Peki bu kadar cazip kılan ne? Elbette en başta, alanında yetkin, eli hızlı ve güler yüzlü Türk hekimlerinin başarısı geliyor. Fakat sadece tıbbi yetkinlik değil, aynı zamanda hizmetin kalitesi ve maliyet avantajı da büyük bir etken. Gelişmiş teknolojilerle donatılmış modern hastanelerde, Avrupa standartlarında bir hizmeti, çoğu zaman yarı fiyatına almak mümkün...
Tedavi sonrası konaklama ve transfer hizmetlerinin titizlikle yürütülmesi, yabancı hastaların üzerindeki lojistik yükü alıyor, bu da tüm süreci stessiz ve konforlu hale getiriyor. Artık yaz-kış süren, 12 aya yayılan bir turizm hareketinden bahsediyoruz. Bu da, şehrin ekonomisi ve istihdamı için hayati bir kazanım oluyor, Antalya bu konuda zirveyi oynar benden demesi.
Antalya, coğrafi güzelliklerini ve yüksek tıbbi standartlarını birleştirerek, dünyaya sunduğu bir şifa kapısıyla gurur duymalı ki ben şahsen gurur duyuyorum... Portakalların, güneşin şehri Antalya, sadece hastaların bedenlerini değil, ruhlarını da onaran, iyileşme sürecini unutulmaz bir deneyime çeviren, "mutlu sonlar diyarı" olmayı hak ediyor da geç bile kalıyor kanımca...