Zihin, bireyin düşünce, algı, hissetme, öğrenme ve hatırlama gibi zihinsel süreçlerini gerçekleştiren soyut bir yapıdır. Yaklaşık M.Ö. 5000 yıllarında yaşadığı varsayılan Hermes Trismegistus’un "Her şey zihinseldir" anlayışı, evrenin doğasını anlamada derin bir felsefeyi temsil eder. Hermetik öğretide “Zihinsellik İlkesi”, evreni büyük bir zihnin ürünü olarak kabul eder ve fiziksel gerçekliği zihinsel enerjinin yoğunlaşmış hali olarak yorumlar.

Beden, ruh ve zihin üçgeni, insanın fiziksel, ruhsal ve zihinsel yönlerini bir bütün olarak ele alan bir kavramdır. Bu üç unsur birbiriyle bağlantılıdır ve birbirini etkiler. Zihnimizi tıpkı bir enstrüman gibi kullanarak, imgelem yoluyla birçok zorlukların üstesinden gelebilir, birçok başarıya imza atabiliriz. Zihnimizin en büyük işlevi, şüphesiz sanat ve yaratıcılıkta gözler önüne serilir. İnsanlık tarihi boyunca, sanatçılar hayal güçlerini ve derin düşüncelerini kullanarak eşsiz eserler ortaya koymuşlardır.

Yaklaşık 5-6 yıl önce annemi kaybetmiştim, hayatım tamamen kararmış ve derin bir depresyona sürüklenmiştim. Bir gün yolda yürürken, annemin yokluğunu düşündüm. Bir anda zihnimde bir şiir belirdi, hemen çantamdan kağıt kalem çıkararak duygularımı yazmaya başladım. Sonraki günlerde şiirler arka arkaya gelmeye devam etti. Yazarken gözyaşlarımdan bilgisayar ekranını zor görüyordum. Bu sürecin sonunda da annemin acısını ve özlemini anlatan şiirlerden oluşan, onun adını taşıyan son kitabım “Kafiye” ortaya çıktı.

Usta şair Ahmet Haşim’in ünlü şiiri “Merdiven”:

"Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden/ Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak/

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak..."

Bu dizeler şairin ruh hali hakkında bize eşsiz doneler verirken yaşamın bir yolculuk olduğunu ve bu yolculuğun zamanla bizi yavaş yavaş zirveye, yani son noktaya taşıdığını anlatır.

Yaratıcı zihnin gücü, büyülü gerçekçiliğin ünlü yazarı Gabriel García Márquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” ve Franz Kafka'nın insanın bir böceğe dönüşümünü anlatan “Dönüşüm” gibi eserlerinde çarpıcı bir şekilde kendini gösterir.

Leonardo da Vinci’nin “Mona Lisa” tablosundaki gizemli ifade ve Vincent Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” eseri, zihinsel gücün sanattaki etkileyici örnekleridir. İspanyol sanatçı Salvador Dalí’nin sürrealist çalışmaları, hayal gücünün uçsuz bucaksızlığını ve zihinselliğin fiziksel dünyayı nasıl aştığını güçlü bir şekilde gösterir.

Örneklerden de anlaşılacağı üzere, ister Rönesans’ın zengin detaylarına dalalım, ister modern çağın cesur ifadelerine ya da edebiyatın, şiirin derin sularında yol alalım; sanat, zihnimizin en etkileyici ve dönüştürücü işlevlerinden biri olarak kalacaktır. Bu yaratıcı ruh, hem geçmişte hem de bugün bize ilham verirken bu tür eserlerin kalıcı olmasında en büyük faktör oluyor.

Sonuç olarak, zihinsellik prensibi, insanın düşünce gücüyle evreni ve bireysel yaşamı şekillendirme potansiyelini gözler önüne serer. Hermes Trismegistus'un "Her şey zihinseldir" ilkesi, zihnin evrendeki rolünü anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Bu prensibi yalnızca felsefi bir teori olarak değerlendirmek yerine, modern dünyada uygulandığını görmek büyüleyicidir. Böylesine güçlü bir etki, zihnimizin sınırlarının aslında ne kadar geniş olduğunu ve bu sınırları keşfetmenin önemini ortaya koyar. Zihinsellik prensibi bize şunu hatırlatır: Evrende gerçekleşen her şey, bir düşüncenin ürünü olabilir ve evren, içimizde doğan hayallerin yankılandığı bir sonsuzluk aynasıdır.

Belki de tüm sır, dışarıda aradığımız mucizelerin, önce içimizde filizlendiğini kavramakta saklıdır.

Hermes’ten fısıltısıyla kulağımıza eğilen bir hakikat var:

"Sen düşündüğün şeysin."

Zihnimiz, görünmez bir kalemdir; her düşünceyle kendi kaderimizin satırlarını yazarız.

Şimdi sen de, zihninin sonsuz gücüne sarıl, kendi gerçekliğinin mimarı olduğunu hatırla ve cesurca sor: “Kendine hangi düşünceyle yeni bir dünya yaratmak istersin? ”