Sanatın olmazsa olmazlarından da bahsedelim mi biraz?
Sanatta olsun, zanaatlarda olsun. Sıradan bir işte olsun ustalar çok çok önemlidirler. Kabiliyeti olan, yeteneği olan gençler bu yeteneklerini, bu kabiliyetlerini ustalarının yolundan giderek, ustalarını gözleyerek, onların eserlerini örnek alıp çalışmalarını sürdürerek geliştirip onlara ulaşabilirler ve hatta yer yer zaman zaman da onları geçerler.
İşte o ustalarını geçebilen çıraklar gerçek birer sanatçıdırlar.
Sanatı var eden ise sevmek, düşünmek, anlamak ve mutlaka daha iyisini yapmaktır.
Her insanın mutlaka bir sanat yeteneği vardır. Birçok insan ne yazık ki bu yeteneğinin farkına bile varmadan o yeteneğini köreltip yok etmektedir. Yetenekli insan ruhunun, enerjisinin emrine verdiği bedenini ne kadar iyi ve verimli kullanırsa o oranda kalıcı ve başarılı olacaktır.
Sanat üretmek kendisinden daha çok diğer insanlara faydalı olabilmek içindir. Toplumsaldır. İnsanlara faydalı olmaya çalışan sanatçı ruhlu insanlar kendilerine adeta işkence ederek, yorarak, hırpalayarak, delicesine arayarak gerçeklerine ulaşabilirler. Öğrendiklerini iyiden yana kullanarak, kalıcılaşırlar. İyi bilmek de yetmez bazen. İyi bilgiyle yeteneğini iyice harmanlayıp mükemmeli, hatta bir adım daha ileri giderek mükemmelinde ilerisini yakalayarak insan hislerine tercüman ve kılavuz olur.
İşte tam da bu arada başarıyı hiç yakalama şansı olmayan ama o konuda çalışıp kendine küçücük bir yer arayanlar sinsice o en başarılı olanın çalışma alanına sızıp mevcut olan başarıdan kendisine pay çıkarma işlemleri de başlar ne yazık ki.
Gerçek başarılı olanın başarısını küçümsemek, onu yenmek, onun nimetini ondan önce yemek, yo etmek, tepelemek, dahası yandaşlarıyla birlik olup kötü adamı yaratıp kötülüğün başarısına oynarlar.
Sanatta kıran kırana estetik tartışmalar gereklidir de…
Bu olgu çoğu zaman öyle boyutlara varabilmektedir ki …
Çok tabii dir. Sanatta bir eser inanlarla paylaşılırsa ancak onun varlığının farkına varılır. İşte tam da bu noktada bilhassa sanatçılar arasında kıran kırana mücadeleler göz önüne seriliverir.
Bu aşamada maalesef birçok gerçek sanat eserleri eser sahipleri tarafından acımasızca yok edilebilmektedir.
Sanat eseri tutkudur. Aşktır. Dildir konuşma dili olmasa da. İnançtır. Dini inanç olmasa da. Bu anlamda bakıldığında sanat eserleri insanlara su kadar, oksijen kadar, ekmek kadar ihtiyaçtırlar… Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi? Bir tek adam, bir tek insan, bir yanlış anlaşılma nedeniyle yıllar, yıllar, yıllar verilip çalışılıp başarılmış eserleri bir çırpıda siliverip yok da ederler. Karşı rüzgarlar başlayıvermiştir esmeğe.
Algılar değişir.
Ön yargılar oluşur.
Yorumlar bir başka yaşam biçimleriyle anılır olur.
Sertlikler alıp bşını giderler.
Haklı haksız, doğru yanlış, güzel çirkin, karmakarışık olur.
Çoğu insan bilmez.
1980 askeri darbesi sırasında Ankara Mamak askeri hapishanesinde bir şarkıyı inanlara o kadar çok dinletirler ki… O şarkı insanlara işkenceyle özdeşleşir. “Türkiye’m Türkiye’m Cennetim. Benim Eşsiz Memleketimmm.” O kötü günler geçince bakın bir bıkkın ne yapar. O şarkının tüm telif haklarını satın alır. Ve o şarkının yayınlanmasını tamamen yasaklar.
Sanatçılar bulanık havaları sevemezler. İşte o anlar toplumların zorlukları beraberce göğüsleyecekleri anlardır. Birileri kendilerini feda etmesi gerekiyorsa o fırlar hemen öne. Umut onda onlardadır.
Bu açıdan bakıldığında hemen bir şey görülü veririr ayan beyan:
Sanat siyasetler üstüdür. Sanat toplumsaldır. Sanat insandan ve insan emeğinden yanadır. İnsanı insan kılabilmenin biricik yoludur. İşte Timur Selçuk örneği ve işte Münir Nurettin Selçuk örneği de bunun en son somut bir örneğidir.
Demek ki neymiş? Sanat bir emektir. Gereğinde ondan mahrum bırakılabilmeli de insanlar.