Antalya bir zamanlar yeraltı sularının çokluğu, akarsuların şelalelerinin bolluğu ile göz dolduruyor turist çekiyordu. Bugün şarıl şarıl çağlayan şelalelerden geriye cılız suların aktığını görebiliyoruz.

Bir örnek isterseniz size kurşunlu şelalesine bir uğramanızı tavsiye ederim. Yaz boyu şelaleden su akıtabilmek için harıl harıl su motorları çalışıyor, su seviyesinin düşüklüğünden yayılan koku ve şelale bitki örtüsünün değişimi insanın içini acıtıyor. Çevre kirliliğini söylemiyorum bile o başka bir problem.

Bugün Konyaaltı’ndaki açılan su kuyularından söz edeceğim ancak bu problem yalnız Konyaaltı’nın değil Lara’da da falezlerin içindeki suyu tüketen bu yeraltı kuyuları, oteller moteller hala bunları kullanıp bedel ödemeden, suyun yok oluşuna katkı veriyorlar.

Neyse biz gelelim Konyaaltı’na; Antalya’nın en güzel sahillerinden biri olan Konyaaltı’nda, Liman ve Hurma mahallelerinde şehir kurulduğundan beri evlerin bahçelerinde açılmış kuyular hâlâ su çekiyor. Bu kuyuların hala kullanıldığını öğrendiğimde şaşırdım. Bir zamanlar bahçe sulamak ya da günlük ihtiyaç için açılan bu kuyular, bugün çoğunlukla havuz doldurmak için kullanılıyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, suyun her damlası artık altın değerinde.

Kuraklığın kapımızda olduğu, su kesintilerinin başlamasına ramak kaldığı bir dönemde, deniz kenarında bir şehirde onlarca, yüzlerce ton tatlı suyun havuzlara akıtılması, sadece israf değil; doğamız için bir ölüm fermanıdır. Havuzlar artık tatlı suyla doldurulmamalı, bu yalnızca bir lüks değil büyük bir israftır hem dünyamız hem çocuklarımızın geleceğini karartacak bir israf.

Yeraltı suyu, gözle göremediğimiz ama yaşamımızı ayakta tutan en değerli hazinemizdir. Kuyulardan çekilen her litre, aslında geleceğimizden çalınan bir damladır. Havuzları doldurmak için kullanılan 50 ton su, yüzlerce insanın günlük ihtiyacına denktir. Birkaç evin keyfi için, ya da denize sıfır otellerin deniz suyu değil de tatlı suyla doldurdukları havuzlar için çekilen bu su, yerel ölçekte kısa sürede yeraltı seviyesini düşürür, kuyuları kurutur, deniz suyunun tatlı suya karışmasına yol açar.

Son günlerde pek çok medya ünlüsü, sosyal medya içerik üreticisi çıkıp su tasarrufundan bahsediyor, kısa duşlar öneriyor, bulaşığı elde yıkamayın deniyor, yüzünüzü yıkarken musluğu daha kısık açın diyorlar bunlar evet küçücük tasarruflar, ama biz yeraltı sularımızı korumak, büyük ölçekli harcamaları turizm, tarım gibi denetlemek zorundayız.

Elbette evlerde yapılan tasarruf önemlidir. Daha kısa duşlar, verimli musluklar, dikkatli kullanım… Ancak bütün bunlar, kuyulardan çekilen suyun yarattığı devasa kaybı telafi etmeye yetmez. Çünkü mesele sadece bireysel tüketim değil; kontrolsüz, denetimsiz ve toplu bir israf düzenidir.

Bu yüzden çözüm, kuyuların kayıt altına alınması, kaçak olanların kapatılması ve alternatif su kaynaklarının devreye sokulmasıdır. ASAT ve belediyenin yürüttüğü altyapı yatırımları bu noktada hayati önemdedir.

Deniz kıyısında bir şehirde, tuzlu suyun yanı başında, tatlı suyla doldurulmuş yüzlerce havuz görmek aslında büyük bir çelişkidir. Bu manzara, doğanın bize sunduğu kaynaklara karşı ne kadar hoyrat olduğumuzun göstergesidir. Havuzların serinliği, aslında gelecekte susuz kalacak çocuklarımızın boğazında düğümlenecek bir susuzluk olarak geri dönecektir.

Ev kuyularının kontrolsüz kullanımı, sadece bugünün değil, yarının da felaketini hazırlar. Su kesintilerinin eşiğinde olduğumuz bu günlerde, hâlâ havuzları doldurmak için yeraltı suyuna yönelmek, doğaya karşı işlenmiş en büyük haksızlıktır.

Unutmayalım: Su yoksa hayat da yok. Ve biz, deniz kıyısında yaşarken bile susuz kalabiliriz.