Kimilerine göre hayati anlam ifade eden olgular, bazıları için bir merdivendeki bir basamak, siyaset ve ticaret için kullanılıp atılan bir argüman olabiliyor. Milyonlarca insanın destek verebilmek için işinden, aşından, zamanından ve bütçesinden fedakarlık yapmayı göze aldığı bu değerler, küçük bir azınlık için oyuncak olabiliyor.
İş hayatında tutunamayan, işini yürütemeyip batıran, aile şirketini zarara uğratmaması için aile bireyleri tarafından uzaklaştırılan bu insanlar, kendi yetenekleri ile bir yere gelemedikleri için asalak gibi kentin ortak değerleri ile oynayıp şahsi menfaat sağlarken gözünü bile kırpmıyor.
Çalışanının hakkını vermeyen, asgari ücretle çalıştırdığı işçiye hak edişini verirken eli titreyen vampir görünümlü kişiler, başkalarının parasını savururken ‘ağanın eli tutulmaz’ dedirtmeyi seviyor, dağıttığı miktardan payına düşeni hesaplayıp toplumda da saygınlık görmeyi bekliyor. Bazen görüyor da.
STK’lar, dernekler, partiler ve kulüpler bu insanlar için birer oyuncak. Aile işletmelerinde yapamadıklarını ve yapamayacaklarını, bütçesini toplumun oluşturduğu ortak değerlerde rahatlıkla yapıyor.
Antalya’da bunun en iyi örneğini Antalyaspor’da görüyoruz. Zaman zaman iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışanlar çıkabiliyor. Ancak genel olarak kulübün sırtına binip siyasette ve ticarette bir yerlere gelen insanları görmeye alıştık. Milyonlarca insanın peşinden koştuğu kulüp, onlar için bir oyuncak, basamak, kullanılıp atılan küçük bir ayrıntı.
O nedenle bu kulüp her 15-20 yılda bir, bilerek ve isteyerek batırılıyor, sonra kentin en önemli değerleri satılarak kurtarılıyor ve kurtaranlar da kahraman oluyor. Kimse ‘bu kulüp neden battı?’ diye sormuyor, ‘bu paralar nereye harcandı?’ diye işin peşine düşmüyor. Kulüp batarken ortalıkta görünmeyenler, ‘Antalyaspor uğruna’ birşeyler satılacağı zaman hep başrolde oluyor. Sanki harcanan bütçeden pay alıyor, kulüp için çabaladığını göstererek kahramanlığa soyunuyor. Görevden ayrıldıktan sonra maçlara bile gelmeyenlere bakın, ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.
Şu anda Antalyaspor’un resmi borcu 100 Milyon Euro. Bırakın Avrupa şampiyonluğunu, Türkiye liginde derecesi bile yokken bu borç oluştu. Geride kalan sezonu da ligde kalma başarısını kutlayarak tamamladı.
Peki bu borç nasıl oldu? Kulübü batırdığı için bir kişiden bile hesap sorulmadı. Hesap sormayı düşünen oldu mu bilemem ancak olduysa gözümüzden kaçtı. Genel kurulda dilek ve temenni bölümünde konuşanlar da sesini duyuramadı.
Bir ailenin şımarık oğlu kulübü, kendi ailesine 60-70 milyon Euro borçlandırarak göbekten bağladı. Kulüp yönetimi kimden oluşursa oluşsun onlardan habersiz iş yapamıyor. Şu anda lütfedip nereye harcadıkları belli olmayan paraları ödedikleri için Antalyaspor çok şanslı! Ancak bir gün tepelerinin tası atar ve kulüpten paralarını isterlerse Antalyaspor’un tek şansı; kulübün anahtarını kendilerine teslim etmek olacak. İşin trajik tarafı; hesap sorması gerekenken, bu insanı hala kurtarıcı olarak görüyor.
Bir başka örnek…
Antalyaspor tribünlerinden gelen ve hepimizin destek verdiği bir başkası çıktı, başarılı geçen ilk yılın devamında her şeyi berbat etti. Öyle bir berbat ediş ki bu; yanlışı başka bir yanlışla, o yanlışı daha büyük yanlışla telafi etmek için debelendikçe kulübü daha da batırdı. Yönetemeyip batırdığı kulübü kurtarması için bir başkasına bıraktı, getirdiği adamın yerine kayyım atayıp devirdi, bir başkasını getirdi. Şimdi kendisi ortalıkta görünmese de bıraktığı kişiler onu da göndermenin planlarını yapıyor. Kendisi işini bitirmiş olacak ki pek ortalıkta görünmüyor. Ancak kulübe musallat ettikleri hükümet devirip hükümet kuruyor.
Hafriyat olayına hiç girmiyorum çünkü oraya giren çıkamıyor. Devam eden soruşturmadan bir şey çıkacağını da artık düşünmüyorum. Hafriyattan Antalyaspor A.Ş.’ye 1 Kuruş para gelmemiş. Kime kaç kuruş gittiğini umarım birgün öğreniriz.
Bu yazı uzun süre biriktirdiğim konuların ilkini oluşturdu. Antalyaspor’un nasıl oyuncak haline getirildiğini ve kullanılıp atıldığını göstermek için çok küçük ayrıntılar içerdi.
Yarınki yazımda, bulunduğu konumu hazmedemeyen ve insanların ekmeği ile oynamayı alışkanlık haline getiren bir yönetici profilinden bahsedeceğim. Hem de somut örneklerle anlatarak.
Dedik ya… Antalyaspor bazıları için bir sevda olabilir, bazıları için ise bir oyuncak. Hem de çok pahalı bir oyuncak.