Ekim geldi hatta ve hatta bazı takvimlere göre çoktan geldi bile. Sosyal medya akışımız, diğer şehirlerdeki dostlarımızın yağmurlu, hırkalı, balkonda çay keyfi yapan "hüzünlü sonbahar" pozlarıyla dolu. Oysaki biz Antalya’da bambaşka bir gerçekliği yaşıyoruz. Takvim yaprakları ne derse desin, termometre inatla 30 derecelerde geziniyor ve inanın, bu durumdan hiç şikâyetçi değiliz.
Antalya’nın bu durumu, diğer şehirlerin soğuk ve gri havasıyla tam bir tezat oluşturuyor. Dışarıda hafif bir rüzgâr eserken, insanlar pançolarını, botlarını çıkarırken; biz burada hâlâ parmak arası terliklerle plaj çantalarımızı hazırlıyoruz. Sabah işe giderken üzerinize ince bir gömlek giymenin lüksünü, öğle arasında ise kendinizi Akdeniz’in ılık sularına bırakmanın keyfini başka nerede yaşayabilirsiniz ki? Antalya, adeta mevsimlere kafa tutan, sonbaharı ve kışı reddeden şımarık bir çocuk gibi.
Bu durumun en sevdiğim yanlarından biri, hem yerli halkın hem de turistlerin yaşadığı o şaşkınlık ve mutluluk karışımı duygu. Birkaç günlüğüne kaçıp gelenler, denize girdiklerinde kendilerini sanki Temmuz ayında bir rüyanın içindeymiş gibi hissediyorlar.
Diğer illerde başlayan grip salgınlarına, soğuk hava depresyonuna karşı Antalya, adeta doğal bir "D vitamini ve moral takviyesi" merkezi olarak konumlanıyor. Burası, diğer şehirlerin hastalığına karşı sunulan bir tür tedavi gibi.
Antalya'nın bu uzayan yaz mevsimi, elbette sadece bizim kişisel keyfimiz için değil. Aynı zamanda şehrin can damarı olan turizm sektörü için de büyük bir nimet. Oteller, normalde sezonu kapatacağı dönemlerde bile doluluk oranlarını yüksek tutabiliyor.
Yurt dışından gelen misafirler, kendi ülkelerinde kış bastırırken burada bronzlaşma imkânı buldukları için Antalya'yı tercih etmeye devam ediyor. Bu, ekonomiye nefes aldırırken, kış aylarında işsiz kalacak binlerce çalışana da istihdam sağlıyor.
Antalya’nın bu iklimi, hayat tarzımızı bile yeniden şekillendiriyor. Örneğin kışlık kıyafet alışverişini ertelemek, evde kaloriferi açmayı hiç düşünmemek gibi. Bu, sadece cebimize değil, psikolojimize de iyi geliyor. Kar görmek, kışlık mont giymek güzel olabilir ancak gel gör ki yılın bu zamanında dahi güneşin sıcaklığını teninde hissetmek, ruh halimizi inanılmaz derecede yukarı çekiyor.
Antalya, kışa doğru ilerlerken bile, yaşam enerjisini ve sıcaklığını korumakta kararlı. Bu yüzden Antalya’yı seviyorum…