Yine oldu. Sağanak! Aslında yağmuru severim. Bereketin simgesidir. Ama burası Antalya. Burada yağmur, bereketten çok bir felaketin habercisi demek. Çünkü biz, bu güzelim şehrin sakinleri, her sağanak sonrası aynı utanç verici, aynı sinir bozucu manzarayı yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.

Yağmur başlar başlamaz, Kepez'den Konyaaltı'na gitmek normalde 20 dakikanızı alır, o gün 2 saat. Direksiyon başında geçirdiğiniz her saniye, yaşamdan çalınmış bir an gibi geliyor. Herkes bir yere yetişmeye çalışıyor, kornalar, sinirler gergin... Ama nafile! Arabalar, devasa bir metal yığınına dönüşüp yolda çakılı kalıyor.

Trafiğin felç olmasının tek nedeni yoğunluk değil elbette. Asıl sebep, o berbat altyapı! Şehrin en kritik noktaları, en işlek kavşakları bir anda devasa göllere dönüşüyor. Yollarımız, asfalt zeminden çok, yüzme havuzlarını andırıyor. Hele bazı alt geçitler var ki, 'araç mezarlığı' desek yeridir. O an yoldan geçen her araç sahibi, içinden 'Acaba motor su alacak mı? Acaba yolda kalacak mıyım?' diye sormadan edemiyor. Bu, resmen bir Rus ruleti!

Her yağmurda suyun neden birikip yolları bastığı sorusunun cevabı apaçık ortada değil mi? Rögarlar. Ya tıkalılar, ya yetersizler, ya da yerleri yanlış hesaplanmış. Belki de hepsi birden! Antalya gibi bir sahil kentinde, yağmur suyu drenaj sisteminin bu denli ilkel kalması, aklım almıyor. Bu şehir, milyonlarca turisti ağırlıyor. Ama kendi vatandaşını bir sağanakla bile mağdur ediyor.

Su birikintileri o kadar büyüyor ki, yaya kaldırımı, yol ve hendek arasındaki sınırlar tamamen kayboluyor. Hangi çukurun sizi beklediğini, hangi mazgal kapağının yerinden fırladığını bilemiyorsunuz. Sadece araçlar değil, yayalar da büyük tehlikede. İşine yetişmeye çalışan, okuldan çocuğunu almaya giden vatandaşlar, dizlerine kadar suya batarakilerlemek zorunda kalıyor.

Artık bu ezberlenmiş, kuru sözleri duymaktan yorulduk. Madem her yıl bu oluyor, neden kalıcı bir çözüm üretilmiyor? Beklenenin üzerinde yağış dediğiniz nedir? Birkaç saatlik normal bir Akdeniz sağanağı! Belli ki sorun, yağmurun şiddetinde değil, ihmalin şiddetinde.

Bu trafik felaketinin sadece sinirlerimizi bozmakla kalmadığını da unutmayalım. İşe geç kalanlar, randevusunu kaçıranlar, teslimat yapamayan esnaf... Hepsi birer ekonomik kayıp demek. Aracının motoruna su giren, tamir masrafıyla boğuşan vatandaşın manevi ve maddi zararını kim karşılayacak? Bu kaosun bedelini her seferinde neden biz ödüyoruz?

Biz, lüks beklentiler içinde değiliz. Sadece yağmur yağdığında işimize, evimize insan gibi ulaşmak istiyoruz. Alt yapı, bir şehrin yüzüdür, damarlarıdır. Antalya'nın damarları tıkalı. Acilen, makyaj değil, ameliyat gerekiyor. Bu, bir parti meselesi değil, bir şehir meselesidir. Vatandaş olarak, artık 'yapılacak' vaatlerini değil, 'yapılmış' icraatları görmek istiyoruz.

Çok şeyler var da diyeceğim bu kadar yeterli…