Bugün sokakta tanık olduğum o an, içimde derin bir yara açtı. Birkaç saniyelik, sıradan bir hareket gibi görünebilir; ama aslında koca bir toplumun merhamet haritasındaki koca bir deliği gösteriyordu. Soğuktan veya açlıktan sığınmaya çalışan, belki sadece biraz ilgi arayan minicik bir kedi, bir kadının yanına yaklaştı. Ve o kadın, eğilip sevmek, ya da en azından görmezden gelmek yerine, ayağıyla o küçücük canı itti. Tekme atmadı, ama itti. Hızla, tiksintiyle.
Bu hareketin hemen ardından gelen o utanç verici refleks daha da can sıkıcıydı: Kadın, sanki vücuduna mikrop bulaşmış gibi, kedinin dokunduğu veya yaklaştığı yeri, o an giydiği pahalı pantolonunu telaşla silmeye başladı. Hani eline bir kir bulaşır da hemen temizlersin ya, aynen öyle. Sanki o masum canlının kendisi bir leke, bir pislikti ve ondan arınmak zorundaydı. Bu, sadece bir hayvanı reddetmek değil, aynı zamanda merhamet duygusunu, insana yakışan nezaketi de reddetmekti.
Oysa hayvancağız, sadece sığınmak istemişti. Sokaklarda bin bir zorlukla yaşam mücadelesi veren, bir sonraki öğününün garantisi olmayan o küçük beden, belki de o kadının sıcaklığında bir anlık huzur aramıştı. Kedinin gözlerindeki o şaşkınlık ve hayal kırıklığı, benim içimi dağladı. Ne de olsa hayvanlar, insanlardaki sevgiyi ve nefreti çok çabuk sezerler. O an, o kedi sadece kovulmadı; belki de insana olan son inancını da yitirdi.
Bu olay, toplumumuzdaki empati erozyonunun küçük bir örneğidir. Biz, yalnızca güçlüye, faydalıya, 'işe yarayana' merhamet etmeyi mi öğrendik? Yolda gördüğümüz, bizden hiçbir beklentisi olmayan ve tek ihtiyacı biraz şefkat olan bir canlıya bile tahammül edememek, nasıl bir ruh halinin göstergesidir? Bir insan, bu kadar yoksunlukla nasıl yaşayabilir? Mesele sadece kediyi sevip sevmemek değil, mesele karşımızdaki zayıf ve savunmasız olana gösterdiğimiz saygı.
Kadının pantolonunu temizlemesi, beni en çok irite eden detaydı. Bu hareket, maddiyatın ve yüzeydeki temizliğin, ruhun temizliğinin önüne geçtiğini gösteriyor. Kirlenen pantolon muydu gerçekten? Hayır. Orada, o an kirlenen, kadının vicdanı ve o küçük canlının ona uzattığı sevgi köprüsüydü. O köprüye basıp geçmek yerine, onu yıkmayı tercih etti. O pantolonun lekesi çıkar, ama o hareketin bıraktığı iz, kolay kolay silinmez.
Şefkat, yalnızca güçlü olanın zayıf olana bahşettiği bir lütuf değil, insan olmanın en temel gereğidir. Eğer bir insan, kendisine sığınan bir canlıya karşı bu kadar katı olabiliyorsa, başka bir insana karşı ne kadar duygusal ve hassas olabilir? Bu, korkutucu bir sorudur.
Düşünüyorum da, bu kadın belki de çok zor bir gün geçiriyordu, belki yorgundu. Ama hiçbir yorgunluk, hiçbir stres, bir canlının sığınma arayışına karşılık verme şeklimizi haklı çıkaramaz. Merhamet, bir seçenek değil, bir karakter göstergesidir. Ya vardır, ya yoktur. O an orada olan tek şey ise maalesef, soğuk bir tepki ve acınası bir temizlik telaşıydı.
Bu basit gibi görünen olay, aslında bütün kış boyunca sokaklarda titreyen, açlık çeken hayvanlar için toplum olarak ne kadar az şey yaptığımızın da bir aynasıdır. Onlara yuva olamayabiliriz, ama en azından yol verip, saygı gösterebiliriz. Bir tebessüm, bir kaçamak okşama, hatta sadece varlığını kabul etmek bile, o küçük can için koca bir dünyadır.
Umarım o kadın, evine gittiğinde aklına o kedi gelmiştir. Umarım o pantolonunu temizlerken, kalbindeki o anlık merhametsizlik lekesini de fark etmiştir. Çünkü gerçek temizlik, dış giyimde değil, ruhumuzun derinliklerinde başlar. Ve o minicik canlının o an hissettiği yalnızlık, hepimizin omuzlarında bir utanç yükü olarak kalmaya devam edecektir.
Umuyorum ki vicdan denilen şeyi hatırlar ki pek sanmıyorum kadının o bakışlarında o duygu yoktu.