Birkaç gün önce sabah kalktığımızda pencereden süzülen güneş ışığı, içimizi ısıtan o sonbahar rehaveti... Tişörtlerimizi, ince hırkalarımızı giyip sanki yazdan kalma bir günün tadını çıkardık Antalya'da. Hatta belki deniz kenarında şöyle bir yürüdük, "Akdeniz'de son demler" dedik. Ama bugün işler değişti.

Gece yarısı bir alarm çalmış gibi, tabiat sanki düğmeye bastı. O yazdan kalma neşe, yerini aniden bir kış fısıltısına bıraktı. Sabah uyandığımızda bambaşka bir manzarayla karşılaştık… Gökyüzü gri bir tülbentle örtülmüş, hava aniden keskinleşmişti.

Sonunda Yağmur başladı! Önce usul usul, nazikçe. Sonra sanki bütün birikmişliği atmak istercesine şiddetlendi. O kuru toprak, o asfalt, o ağaçlar...

Bu ani değişim, aslında Antalya'nın en güzel hallerinden biri. Bize doğanın gücünü, mevsimlerin döngüsünü hatırlatıyor. Düşünsenize, bir gün önce terlerken, bugün elimizde sıcacık bir fincan çay ile pencere önünden yağmuru izliyoruz.

Bu, aynı zamanda bir arınma ve dinlenme çağrısı. Koşturmacalı yaz günlerinden sonra, biraz yavaşlama, biraz içe dönme zamanı.

Yağmurla birlikte gelen o toprak kokusu, betimlenemez bir huzur veriyor. Şehrin sokakları, yıkanmış gibi tertemiz. Hatta sanki o yağmur damlaları, yazın üzerimize sinen yorgunluğu da alıp götürüyor. İşte bu yüzden, Antalya'nın bu ani hava değişimleri bana hep çok samimi gelmiştir. Rol yapmaz, neyse onu yaşatır. Dün yazsa, bugün kıştır.

Şimdi yapılacak en güzel şey ne biliyor musunuz? Odanızın en rahat köşesine çekilmek. Belki bir kitap, belki en sevdiğiniz müzik...

Dışarıdaki o güçlü yağmur sesi size eşlik ederken, bu mevsimsel dönüşümün tadını çıkarmak. Çünkü bu anlar, Antalya'nın sükunet ve huzur dolu yüzünü gösterir.

Hoş geldin yağmur! Antalya'ya getirdiğin bu taptaze, bu yenilenmiş havaya ne kadar ihtiyacımız varmış. Bugünlerde bunu anlamış olduk.