Merhaba… Aranıza yeni katıldığım için oldukça heyecanlıyım. Bu köşede önce kentimizin, sonra bölgemiz ve ülkemizin ve nihayetinde de dünyamızın çevre sorunlarına dikkat çekerken iyi örnekleri de konuşacağız.
Amacımız hiçbir zaman bağcıyı dövmek olmasın, her daim üzüm yemeye odaklıyız. Ve fakat ülkede kirlilik konuşmaya fırsat olmuyor ki, var olanı yok etmemeyi, doğa katliamlarını konuşmaktan…
Güncel konumuz zeytin ağaçları olmasa ilkyazımda başka şeyler anlatacaktım. Ama güzel ülkemin gündemi müsaade etmedi…
Gönül istiyor ki tüm dünya gibi kirlilikten çok atık azaltımı ve hatta atıksız yaşam konuşalım ama maalesef… Biz daha dünya harikası doğamızı koruyacağız da o aşamaya geleceğiz… Neyse ne derdi rahmetli Demirel, enseyi karartmayalım.
Zeytin… Kadim ağaç kadim bitki kadim dost zeytin…
Tarihçesine bakalım isterseniz. Yani tarihi var anladığınız üzere…
Tipik bir Akdeniz bitkisi zeytin. Kökleri tarih öncesine dayanmasından mıdır yoksa gizeminden mi bilinmez. Masallara konu olmuş, destanlarda namı yürümüş… Ne yabani zeytin ağacının yaşı ve anayurdu ne de zeytinin ilk kez nerede ehlileştirilerek kültür bitkisine dönüştürüldüğü bilgisi bile net değil. Bununla birlikte, bilimsel birçok yazılı kaynağa göre zeytin ağacının anavatanı Anadolu'nun Mardin, Kahramanmaraş ve Hatay üçgeni olarak görünüyor. Zeytin yetiştiriciliği de ilk kez M.Ö. 4000 yıllarında Anadolu'da başlamış, buradan Akdeniz'in diğer ülkelerine yayılmış.
Ekonomik değeri ve günlük yaşamda kullanım şekillerine bağlı olarak tarihi boyunca insanlar tarafından büyük ilgi gören zeytin, birçok kültürde yerini almış ve tabii ki Akdeniz ekonomisinin gelişmesine de önemli katkılar sağlamış. Özellikle, zeytin tarımını yayan ve yağ üretim tekniklerini de geliştiren Roma İmparatorluğu'nun güçlenmesinde zeytinyağı ticaretinin etkisi büyük olmuş.
Beslenmede, eczacılıkta ve güzellik iksiri olarak yaygın bir şekilde kullanılan zeytin ağacı akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin sembolü olmuştur.
Türkiye'de zeytincilik incelendiğinde zaten olumsuz iklim şartlarından da etkilenmekte olan bu kadim bitki bir de yine insanın gazabına uğruyor. Çok yazık…
Peki, bu Meclis Komisyonu'ndan geçen enerji ve madencilik düzenlemesi neler getiriyor? Enerji ve madencilik faaliyetlerini hızlandırmayı hedefliyor bu açık. Elbette büyümenin ve gelişmenin karşısında değiliz. Ama tüm faaliyetleri doğa ile dost, çevre etki ve değerlendirme hususlarına uygun olarak yürütmek durumundayız. Çünkü bunun bedelini yine biz vatandaşlar ödeyeceğiz. Bunu çok uzak gibi düşünüyoruz belki ama iklim krizi bu denli yaşamımızı tehdit ederken daha özenli daha duyarlı olmak zorundayız. Ekonomi faaliyetleri yürütmek, yaparken bozmakla olmaz, olmamalı…
TEMA, Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) ve Doğa Derneği dahil çok sayıda çevre örgütü ise teklife, doğadan çok madencileri öncelik verdiğini savunarak karşı çıkıyor. Bakın neredeyse tüm çevre örgütleri, teklifin, sadece zeytinlikleri değil ormanlar, korunan alanlar, sulak alanlar, yaban hayatı geliştirme sahaları dahil olmak üzere önemli doğal alanların madene açılmasını kolaylaştırdığını söylüyor.
Aklıselim yaklaşmak lazım. İyice incelemek ve acele etmemek gerekiyor. 26 saat görüşülüp Meclis Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'ndan geçen bu teklif şimdi de, Meclis Genel Kurulu'nda görüşülecek. 26 saat az mı çok mu bilemedim ama zeytin ağacının tarihçesini düşününce belki daha mı çok irdelenebilirdi, tartışılır.
Teklifin 11'inci maddesine göre zeytinlikler madencilik faaliyetlerine açılıyor. Düzenlemeye göre maden yapılacak alanlarda mümkünse zeytin ağaçları öncelikle aynı il veya ilçede başka bir alana taşınacak. Bunun tüm masraf ve sorumluluğu ilgili ruhsat sahiplerine yani şirketlere ait olacak.
Ağaçların taşınması mümkün değilse ki bütün çevreciler olarak konunun burasındayız, uzman görüşleri doğrultusunda eşdeğer büyüklükte yeni bir zeytinlik sahası kurulması zorunlu hale getiriliyor. Madencilikte ve taş ocaklarında ıslah faaliyetleri mecburidir kabul ama var olanı yok etmek niye?
Zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılması Türkiye'de uzun süredir tartışılıyor. Peki, zeytinlikler 'Zeytincilik Kanunu'na rağmen madencilik faaliyetlerine açılabilir mi? Evet, Meclis Genel Kurulundan da geçerse geçmiş olsun. İlerleyen günlerde muhakkak bu konuyu hala konuşuyor olacağız.
Biz neden böyleyiz diye çocukluğumdan beri sorguluyorum. Yani dünya korurken biz neden bu denli yeşil ve doğa düşmanıyız? İnanın ben bunu çözemiyorum. Atalarımız bizden bambaşka idi. Doğal yaşardı, ekerdi, biçerdi, kendi üretir, kendi tüketirdi, paylaşırdı elinden geldiğince. Ve saygı duyardı doğa anaya, bize sınırsız güzelliklerini sunuyor diye.
Çünkü getirim çünkü para çünkü ahlaki çürüme… Bunu da ne çok duyar olduk değil mi son günlerde? Toplum bilimcileri bunu araştırıyordur eminim ama çözüm önerileri de sunsun lütfen. Son günlerde ülkenin her alanında yaşadığımız bir sorun çünkü. Bugünlerde de zeytine çıktı piyango.
“Yaş kesen baş keser.” diyen ataların torunları, zeytin ağaçlarını kesecek şimdi de… Yazık…
Sağlıcakla ve sağduyuyla kalın, sevgiler…