Antalya, üç-dört gün boyunca mevsim normallerinin üzerinde çok sıcak günler yaşadı. Sonra birden hava soğudu… Baharı da ve kışı da yaşadık… Elbette yaz gelecek…

Türkiye’mizde de herşey güllük gülistanlık değildi. Çalkalanıyorduk ama alabora olmuyorduk. Öğrenmiştik yıllar önce, at ile it izinin karıştığını…

Atatürk’ümüz için, yüreğimizi kabartacak şekilde kullandığımız ÖNDER kelimesinin, bebek katili diyenler tarafından, baş terörist ilan edilen bir kişiye yakıştırılacağını… Maalesef dillerine dolamadan kullanıyor, sağda, solda, ortada duruş sergileyen herkes!

“Türkiye Cumhuriyeti” diyemiyor.

Eski ya da yeni Türkiye deyip günümüze kendi ideolojisine göre şekil veriyor. Mukayeseler yapılıyor. Daha kötü günlerin bizleri beklediğinin göstergelerini sunanlar, iddialı cümlelerle toplumu olumsuz yönde etkiliyorlar.

Cumhuriyet, uzun yıllardır rövanşçı zihniyeti, kafalarına yastık yapanların tehdidi altında mı acaba? Yoksa bu durum sadece bir paranoya mı?

“Keşke Yunan’ın himayesinde kalsaydık” diyebilen, milli ya da dini bayramlarda Atatürk’ümüzün adından bir kez bile bahsetmeyenleri gördüğüm için endişeliyim.

Kimileri kan davalı olarak, yastığa baş koymakta ve besmele ile uyanıp aynı kinci ve muhteris halleriyle çevrelerine nefret tohumları mı ekmekteler?

Bugün, bu karşı duruş, çok daha belirgin ve hissedilir hale geldi diyenler bir hayli fazla…

Çirkin bir kavga sürmekte, takiye dönemleri de çok gerilerde kaldı.

Alıştıra alıştıra bugünlere gelindi. “Savaşın eşiğindeyiz” gibi devrik cümlelerle, yepyeni bir alan açıyor siyasi arenaların tavernacıları…

Günümüze kadar, bizi biz yapan değerleri koruduk.

Ancak son zamanlarda bu vazgeçilmezlerin birer birer yok olduğunun farkında büyük çoğunluk…

DEMOKRASİ Mİ?

Varmış gibi yapıyor ve öyle yaşıyoruz… Sözüm ona yaşatıyoruz da!

Ha! Yok diyenimiz de çok…

Partilerin kurulması ve seçimlik listelerde bulunması, seçimlerin yapılması, yeni sandığın önümüze konacağı tarihinin belirlenip, duyurulması, demokrasinin göstergeleri değil…

Toplumun değer yargıları değişmekte…

SAYGI VAR MI?

Büyüklere, yaşlılara, ulvi anlamda değeri yüksek olanlara, mukaddes kimselere, şeylere karşı duyulan, sevgi ve çekinmeyle karışık bağlılık duygusu eskisi gibi mi?

Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu ya da inceliği eskisi gibi mi?

SEVGİ VAR MI?

İnsanımızı bir kimseye ya da şeye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten içsel duygu, sevme, sevilme eylemi ve söylemi eskisi gibi değerli mi?

HOŞGÖRÜ VAR MI?

Kendine aykırı gelse de her şeyi anlayışla karşılayarak, olabildiğince hoş görme özelliğimiz eskisi gibi mi?

Felsefi yaklaşımla, kendisininkilerle çelişse bile, başkalarının düşünce ve kanılarını özgürce dile getirmelerinden rahatsız olmama, onların geçerliliklerine karşı tepki göstermeme tavrımız ve tutumumuz eskisi gibi özgün mü?

PAYLAŞIMCI MIYIZ?

Lokmasını paylaşan, elindekini bölüşen eskileri sadece anılarımızda mı saklıyoruz? Örneğin, dayanışma gibi bir temel öğe, kaybolmuş bir erdem olarak mı algılanıyor artık? Dayanışma bir ilkeli eylem biçimi ve birlikte olma hali mi?

Toplumbilimi, “bir toplumu oluşturan kişilerin duygu ve düşüncelerini, çıkar birliğiyle ve karşılıklı olarak bağlanmaları” diye tanımlıyor. Her konuda birbirlerine destek olmalarının gereğini vurguluyor.

Günümüzde, bunlardan hangisinin esamesi okunuyor? Peki, şiddet, kaygı, korku gibi içimize sinmeyen ve hiç hoşumuza gitmeyen, her kesimden insanı da ürküten olumsuzluklar artmakta mı? Biat etmenin yerleşik bir kültür haline geldiğini görmekte miyiz?

Yeni ya da eski yaftası asmayalım. Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma, kollama ve yaşatma görev ve sorumluluğumuzu yerine getirelim.

Hani bizlere emanet edildiğinin bilinciyle hareket ediyor ve “İzindeyiz ATAM” diye ses veriyoruz ya! Yanlış yorumluyor olabilir miyiz; yoksa izinde miyiz?