Vatan, uçuruma doğru yokuş aşağı hızla ilerleyen atları boşanmış dört tekerli tahta bir araba gibi doludizgin ilerliyor kaderine doğru.
Başlarında silahlı muhafızların dikildiği sessizce çömelmiş kalabalığın içinden biri yavaşça doğrulup ayağa kalkıyor. İşaret parmağıyla arabayı göstererek bağırıyor.
“-Bu araba uçuruma gidiyor, bir şeyler yapalım!”
Bir kırbaç şaklıyor. Bütün başlar kırbaç sesinin geldiği yöne dönüyor.
“-Sus! Vatan haini!”
“-Ama araba uçuruma gidiyor. Atlar bile terk etti. Sürücüsü daha en başta terk etmişti. O araba bizim için çok önemli, başka arabamız yok.”
“-Yakalayın şu vatan hainini, başka arabamız yok diyor bir de. Baksanıza arabalarımıza.”
Herkes kırbaçlı adamın gösterdiği yöne başlarını çevirip bakıyor. Gösterişli ve bakımlı atların bağlı olduğu süslü püslü devasa bir araba görüyorlar. Etrafında rengarenk giysili, baştan ayağa silahlı, boylu poslu muhafızlar dizilmiş. O arabanın arkasında birkaç tane daha ondan aşağı kalmayan araba görünüyor.
Arabaların arkasındaki tepede toplanmış pahalı giysiler içindeki kalabalık gruptan alkışlar yükseliyor. Yere çömelmiş olanlar dişlerini ve yumruklarını sıkıyorlar.
Adam üniformalılar arasında elleri bağlanmış götürülürken konuşmaya çalışıyor.
“-O arabalar bizim değil, sizin. Bizim tek arabamız var, o da uçuruma doğru gidiyor.” derken kırbaçlanarak götürülüyor.
Tepedekilerden ‘Yuuuh!’ sesleri yükseliyor. Yere çömelmiş olanlar tepedekilere doğru sertçe bakıyorlar. Ama ne bir şey diyorlar ne de yerlerinden kıpırdıyorlar.
“-Bu terörist vatan hainini sizlere ibret olsun diye zindana atacağım. Ölene kadar orada işkence görecek. Bir daha inançlarımıza ve ırkımıza saldıramayacak. Siz de akıllı olun!”
Tepede alkış tufanı kopuyor. Ve araba uçurumda gözden kaybolurken yere çömelmiş insanlar gözlerinde beliren derin acıyla izliyorlar arabanın uçurumdan derin vadiye düşüşünü. Ve itiraz eden tek kişinin atların arkasında elleri bağlı sürüklenmesini. Ve sessizlik bir kara bulut gibi çöküyor ölü toprağı serpilmiş kalabalığın üzerine. Asla unutamayacaklar ve yaşadıkları sürece pişmanlıklarını taşıyacaklar sırtlarında.
Politika acımasız bir savaştır ve ‘gerçek’ ilk kurbandır, derler. Biz de biliyoruz ki, kötülük ‘gerçeğin’ ölümüyle başlar.
Oysa birbirinden bir şey beklemeden ve birbirine kötülük beslemeden yaşayıp gitmek vardı. Doğmak, sevmek ve gitmek… Ama olmadı. Gerçeğin ortalık yerde öldürülmesine ve iyiliğin cezalandırılmasına sessiz kalanlar birer suç ortağı olur. Tanık ya da kurban değil. Sadece suç ortağı.