Yine bir sabah, yeni umutlar mı? Yok, yok yeni felaketler sinsilesi devam ediyor…

Dün yangın haberleri başladı, bugün kontrol altına alınamayan gece boyu şehre yaklaşan, hatta mahalleleri boşalttıran bir sürü yangın sürüyor.

Dün Antalya’nın şöyle bir sorunlarına değineyim diye düşünmüştüm. Ama öyle büyük olaylar var ki ülkemizi, hepimizi ilgilendiren, bu sorunları da bir köşeye atmamıza olanak tanımıyor gündem. Savaşlar, yangınlar, adalet adına yapılan adaletsizlikler daha pek çok şey ancak bugün onları değil bir haftaya Antalya’da nasıl başlanıyor onu yazacağım.

Neyse bugün hafta başı… Bir ayı bitirip yepyeni bir yaz ayına giriyoruz. Turizm sezonunun en civcivli olduğu zaman Antalya için. Gerçi bu yıl hiç öyle görünmüyor.

Pazartesi Sabahı erken yola çıkıyorsunuz, ana caddeye çıktığınızda halk otobüslerinin egzozundan kapkara dumanlar çıkıyor. Arabanızdaysanız zaten cam kapalı, klima çalışıyor ama çevre, yayalar yaydığı pis koku ve duman. Arayıp trafiğe ya da ilgili yere bildireyim diyorsunuz önceden 155 vardı, şimdi 112yi arıyorsunuz. Açana derdinizi anlatıp yönlendirme bekliyorsunuz, sonra bağlanan emniyete tekrar derdinizi anlatıyorsunuz, bu arada vazgeçmezseniz 3. Kişiye aktarılıyorsunuz ona da plakayı, mevkii hattı söylüyorsunuz. Ancak sonuç ne oluyor bilmiyorsunuz. Bir yaptırım olsa, trafikte bu kadar çok egzoz dumanıyla karşılaşmazsınız.

Makas atanlar, arkadan hız sınırında gittiğiniz halde selektör yapanlar, hız sınırı demişken 100 metrede bir 30-50- 70 yazan levhalar hala duruyor kimse uymuyor, siz uysanız trafiğin akışını aksatıyorsunuz… Sağa sola şerit değiştirip sizi sıkıştıranlar, 2 dakikayı geçen kırmızı ışıklar, hızlandığınız an yaya için aniden duran araçlar arasından yolunuzu bulup ulaşacağınız yere vardığınızda bir oh çekiyorsunuz.

Diyelim ki aracınız yok ve toplu taşım kullanıyorsunuz. Uygulamadan saatlere bakıyorsunuz bazen beklediğiniz hat 20 dakika boyunca görünmüyor, neyse geldi bindiniz diyelim 38 ile 46 derece arasında değişen sıcaklıkta klima çalışmıyor. Ter kan içinde şoföre soruyorsunuz yanıt yok. Siz sorana kadar belki onlarca kişiye yanıt vermiştir diyor affediyorsunuz. Ama klima bozuksa servise yaptırmak için hatta çıkma veya yapılması gereken neyse yap. Ayrıca otobüs beklemek de bir eziyet. Duraklar bu sıcakta metal ve cam içinde durmak mümkün değil. Kim planladıysa.

Kalabalığı, 2- 12 yaş arası çocuklarını oturtan yaşlıya, engelliye yer vermeyen çoğu yabancı vatandaşlarımız, işine gelince Türkçe anlamayan, işine gelince senden benden iyi konuşan, kafa tutan komşularımız. Işık olmayan yerden yaya geçidinden geçmeye çalışmak da bir hata. Size yol veren aracın diğer yanından, bastırıp gelenin altında kalmazsanız ulaşmak istediğiniz yere varınca bir oh çekiyorsunuz.

Diyelim ki bugün boşsunuz sahile gideyim dediniz. Konyaaltı sahili ve Lara sahili sigara izmaritleri, çer çöple kaplı. Neden cumartesi Pazar sahilde piknik yapanlar, güneş banyosu sırasında yiyip içenler tüm atıklarını çevreye bırakıp gitmişler. Çöp kutuları yeterli değil, temizlik sabah geç saatlerde yapılıyor, eğer biraz da erken gittiyseniz çekirdek kabukları ve naylon torbalarını deniz kenarından söylenerek siz topluyorsunuz. Mayo değiştirmek için ya da giyinip soyunmaya kabinlere girdiğinizde sizi sinekler ve kesif bir idrar kokusu karşılıyor. Gerçi geçen sene daha çoktu ama biz yerleşik Türkler bunu Suriyeli Mültecilerin suçu gibi görüyorduk. Eee bu sene onların çoğu da gitti kim yapıyor bu kirliliği.

Sabah tam iş saati yola çıkıyorsunuz, çöp arabaları çöp topluyor, ara sokaklarda onları bekliyorsunuz çoğu kokan ve sağa sola dağılan çöpler. Çalışanlara kolaylık diliyorum; ancak önceden sabah 06.30 gibi çöpler toplanmış olurdu. Bakkal market açık olurdu. Gazete almaya giderseniz öğlen 12.00 ye doğru geliyor yanıtını alırsınız. Fırına değil markete giderseniz çoğunlukla 09.00 dan önce ekmek gelmiyor.

Zaten ileri saat düzeninde yaşıyoruz, bir de bizler güne geç başlıyor ve başlatılmak zorunda bırakılıyoruz. Geceleri çok elektrik harcıyoruz. Sıcak çok sıcak günler yaşıyoruz Antalya’da.

Neyse yaz yaz bitmiyor benim şimdilik dertlerim bunlar. Siz katılır mısınız bilmiyorum. Çözüm mü, hep beraber düşünmemiz, gerekli mercilere hep beraber bir baskı uygulamamız gerekiyor sanırım. Tek başınıza sinirlenip, söylenmenin bir faydası olmuyor.