Bilen bilir, memleketin en güneşli şehridir Antalya.

640 kilometrelik kıyı şeridi…

Haritada bakınca insanın içi açılır.

Maviyle yeşilin kucaklaştığı koylar, altın gibi kumlar…

Ama işte o haritaya bakarken bilin ki, oraya yerli halk sadece uzaktan bakabiliyor.

***

Çünkü o sahiller, “plajımıza hoş geldiniz” diye başlayıp, “şemsiye 500 TL” diye biten bir turizm masalına dönüştü.

Gerçek Antalyalı, sabah simidini alıp denize gitmek istese…

Önce giriş kapısından çevrilir.

Çünkü orası otelinmiş.

Diğeri Beach Club’mış.

Öbürü "özel hizmet alanı" olmuş.

***

Peki nereye gidecek Antalyalı?

Lütfen “halk plajı var ya…” demeyin.

En eski halk plajı olan Mermerli Halk Plajı’nın durumunu biliyoruz.

Fahiş fiyatlardan dolayı yerli halk faydalanamıyor.

Halk plajları var ama bir elin parmakları kadar.

Ve o da otellerin müsaade ettiği kadar.

Bir ara koridor açmışlar, halk oradan denize doğru süzülüyor...

Sanki gizli görevde casus gibi.

***

Şezlong desen, sanki altın kaplama.

Şemsiye desen, fiyatı gölge etmiyor.

Havlunu ser, dert et!

Çünkü yanındaki görevli hemen geliyor:

“Burada oturmamanız lazım…”

***

Yani Antalyalı denizi görüyor ama “erişemİyor”.

Herkesin hakkı gibi ama, çoğunluğun uzaktan baktığı bir hak.

***

Şimdi bazıları “efendim turizm önemli, ülkeye döviz kazandırıyor” der.

Eyvallah. Kimsenin turiste itirazı yok. Ama şu da gerçek:

Antalya’da deniz, turistin.

Gölgesi bile parayla.

***

Peki biz?

Biz, dedemizin çocukken yüzdüğü koylara bile bugün ücretli otoparktan giriyoruz.

Önce bilet ücretini ödetip, sonra menüyü uzatıyorlar.

Çocukken plajda oyun oynayan Antalyalı şimdi, plajın dışında “buraya giriş ücretlidir” tabelasını okuyor.

***

Hâlbuki Anayasamızda diyor ki:

Kıyılar halkındır…