Geçen gün Sezai Zabun arkadaşımın facebooktaki paylaşımını gördüm. Çok doğru ve samimi yazmış. Önce o paylaşımı size aktarayım sonra üzerine iki kelam edeyim istedim.
‘Eskiden şehirlerarası garajlara gittiğimizde bir curcuna başlardı.
Hanutçuların sesi dört bir yanı inletirdi:
“Adana! İzmir! Ankara! İstanbul abim, hemen kalkıyor! Son beş dakika, abim ekspres!”
Birinden kurtulmaya çalışırken diğeri yanına biterdi:
“Mersin! Antalya! Sivas!”
O hengâmede insanın başı dönerdi.
Ben de “Kardeşim, biletim var, yerim belli.” derdim ama dinleyen kim…
Biri gider, öbürü gelir; ta ki kendi peronunu bulana kadar bu koşturma sürerdi.
Bir de restoranların sıralandığı o cıvıl cıvıl sokaklar vardı.
Daha adımını atar atmaz sesler yükselirdi:
“Buyurun abim, yerimiz uygun!”
“Cam kenarında masa boş!”
“Hemen geçin abi, menüye bakalım!”
Birinden kurtulurdun, öbürüne takılırdın.
Oysa insan şöyle kendi bakmak isterdi:
Mekânın düzenine, çalışanların tertibine, ortamın havasına…
Sonra gönlüne göre bir yer seçerdi zaten.
Ama şimdi…
Sosyal medya hanutçuları imanımızı gevretti!
Eskiden garajda bağırıyorlardı, şimdi ekranın içinden fısıldıyorlar:
“Beş yüz TL hediyeni hemen al!”
“Linkteki ‘yes’e bas, hayatının ikramiyesini kazan!”
Bir bakıyorsun, gıda desteği dağıtanlar,
İlaç satanlar, check-up yapan sevimli hastaneler,
Prostata çözüm bulan bitkisel şifacılar…
Liste uzayıp gidiyor.
Ne diyeyim,
Vallahi gelen gideni aratıyor
İnsanı çok geriyorlar. Bu günde böyle göründü dünya.’
Yeni Hanutçular: Algoritmalar
Bugün hanutçuların yerini algoritmalar aldı. Sosyal medyada gezinirken karşımıza çıkan reklamlar, öneriler, “sana özel fırsatlar” aslında dijital çağın hanutçuluğu. Eskiden garajda bağırıyorlardı, şimdi ekranın içinden kulağımıza fısıldıyorlar.’
Yani arkadaşımın da duygusal ifadeleriyle belirttiği gibi değişen bir şey yok. Hayatta herşey tercihlerini yönlendirip, karar mekanizmanı felç edip paranı almak üzerine kurulu.
Ama şimdi daha tehlikeli.
Bir video izlerken araya giren “şimdi satın al” butonları, bir haber okurken karşımıza çıkan “tek tıkla indirim” mesajları… Hepsi aynı mantığın ürünü: dikkatini yakala, zihnini meşgul et, kararını yönlendir.
Bu sürekli yönlendirme hali, sadece tüketim alışkanlıklarımızı değil, gerçeklik algımızı da değiştiriyor. Artık bir mekânı deneyimlemek için oraya gitmemize gerek yok; sosyal medyada gördüğümüz fotoğraflar, videolar bize “gitmiş kadar” hissettiriyor. Bir insanla tanışmak için yüz yüze görüşmeye gerek yok; mesajlaşmalar, görüntülü konuşmalar “yeterli” sayılıyor.
Bu “yeterlilik” aslında büyük bir eksiklik olarak bize geri dönüyor.
Çünkü sanal iletişim, yüz yüze iletişimin yerini tutmuyor. Karşımızdakinin gözlerine bakmadan, ses tonundaki titreşimi duymadan, beden dilini görmeden kurulan iletişim, eksik ve kırılgan oluyor.
Sanal iletişim, ilişkileri hızla tüketilebilir hale getiriyor. Bir “görüşürüz” mesajı, gerçek bir vedanın yerini tutmuyor.
Algoritmalar, neyi görüp neyi görmeyeceğimizi belirliyor. Gerçeklik, ekranın bize sunduğu kadar oluyor. Binlerce takipçi, yüzlerce mesaj, ama derinlikten yoksun ilişkiler…
İnsan kalabalık içinde yalnızlaşıyor.
Sanl dünyada sürekli bir tüketim baskısı altındayız. Dijital hanutçular, sürekli daha fazlasını almamız gerektiğini fısıldıyor. İhtiyaçlarımızı değil, arzularımızı kışkırtıyor. Bir düşünün sosyal medyada kaç arkadaşınızı görebiliyorsunuz artık. Sürekli reklam verenler sosyal medya platformlarına para ödeyenler ön olana çıkıyor.
Eskiden garajlarda bağıran hanutçular vardı, şimdi ekranlarımızın içinde. Eskiden restoran önlerinde seslenen garsonlar vardı, şimdi sosyal medya bildirimleri. Fark şu ki, eskiden kendi gözümüzle görüp karar verebiliyorduk; şimdi ise kararlarımızı görünmez algoritmalar yönlendiriyor.
Sanal ortamda tüketim toplumu olmanın acısı daha çok ortaya çıkıyor. Çünkü artık sadece alışveriş merkezlerinde değil, evimizin içinde, cebimizde, ekranlarımızda sürekli bir tüketim baskısı var. Her şey senin paranı ve emeğini sömürmek için tasarlanmış gibi.
Bugün tüketim toplumu, sanal ortamda daha acımasız bir hal aldı. Eskiden hanutçular sadece yolculuk öncesi bağırırdı, şimdi 24 saat ekranlarımızın içinde. Unutmayalım; her bildirim, her reklam, her “kampanya” aslında cebimize uzanan bir el.
Sanal dünyanın hanutçuları, sadece paramızı değil, emeğimizi ve zamanımızı da sömürüyor. İnsan farkına varmadan tüketiyor, tüketildikçe tükeniyor.
Ne diyelim… Vallahi gelen gideni aratıyor. Ve bu yeni hanutçular, sadece cebimizi değil, zihnimizi ve hayat tarzımızı da şekillendiriyor. Dikkat!