Dün gece nihayet klimayı çalıştırmadan ve terlemeden güzel bir uyku çekebildik. Antalya’da yaz aylarının sıcak ve nemli ortamından kurtulabilmek için eylül ortasını beklememiz gerekti. Kışın habercisi kuzey rüzgarları da uğultusuyla uykumuza eşlik etti. Biraz toz kaldırsa da yıkıcı bir etkisi olmadı bizim için.
Güzel bir Antalya sabahında yapılabilecek en iyi şeylerden biri kent merkezinde eve yakın bir yerden denize girebilmek. Eski Antalyalılar çoğunlukla en erken saatlerde denizden yararlanıyorlar. Yeni Antalyalılar ve turistler sahile indiğinde eski Antalyalılar ya çoktan eve dönmüş ya da evin yolunu tutmuş oluyorlar. Yerleşik olmanın ve uzun yıllar aynı yerde yaşamanın beraberinde getirdiği bir kültür ve iyi alışkanlık. Sabah 06.00 gibi plaja gidip 08.00 gibi ayrılan biri, sakin sahil ve dingin deniz sefası yaparken günü de kaçırmamış oluyor. İşinin başına zamanında dönmüş oluyor. Biz de sabahları onlarla karşılaşır, selamlaşırız bazen.
Sahile indiğimizde ilk defa park yeri sorunu olmadığını görmek çok sevindiriciydi. Plaj neredeyse boştu. Okulların açılmasına ek olarak havanın biraz serinlemesi de bu sakinliği sağlamış olabilir. Deniz sütliman. Yalnız, kuzeydoğu tarafından karadan soğuk bir rüzgar esiyor. Sahildeki dostlar başımızı ıslatmamamız konusunda uyarıyorlar. Bir de akıntı sizi biraz doğuya taşıyor.
Sıcaklık azaldı. Nem azaldı. Terleme azaldı. Evde klima açmıyoruz. Üstelik deniz sezonu belki bir ay daha devam edecek. Bunlar güzel şeyler.
Ancak aniden yazdan sonbahara geçiş yapmamız biraz tedirginlik yaratıyor insanda. Neden aniden geçiş olsun ki?
Böyle olduğu zaman aklıma aşırı hava olayları geliyor. Son zamanlarda hem aşırı hava olaylarını hem de yıkıcı sonuçlarını gözlüyor ve yaşıyoruz. İklim değişikliğinin yol açtığı yıkıcı olaylar dizisi...
Sıcak hava dalgaları, soğuk hava dalgaları, tropikal siklonlar, kuraklıklar, sağanak yağmurlar aşırı hava olaylarının başlıcaları. Bunların yol açtığı orman yangınları, su baskını, kıtlıklar, iklim göçleri gibi normal yaşamı tehdit eden olaylar artık kaçınılmaz.
“Küresel ölçekte kıtlıkla mücadele eden Oxford Committee for Famine Relief’e (OXFAM) göre; her yıl 20 milyondan fazla insan, aşırı hava olayları da dahil olmak üzere iklim değişikliğinin etkileri sonucu evlerini terk etmek zorunda kalıyor.
Çoğu durumda, bu sonuçlar ciddi insan hayatı kayıpları ve ekonomik yıkımdır. Germanwatch kuruluşu tarafından hazırlanan 2021 İklim Risk Endeksi'ne göre, bu olaylardan en çok etkilenen on ülkeden sekizi düşük gelirli ekonomilere sahiptir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), bu bağlamda, 2030 yılına kadar iklim değişikliğine uyum sağlamanın ve yol açacağı hasarlarla mücadele etmenin gelişmekte olan ülkelere yılda 140 ila 300 milyar dolar arasında bir maliyete yol açacağını tahmin etmektedir. Dahası, bu olaylar ekosistem biyoçeşitliliğini de etkileyerek çok sayıda türü tehdit altına sokmaktadır.” (Kaynak: İberdrola web sitesi)
İklim değişikliği ve yol açtığı sonuçlar çok büyük yıkımlara neden olabiliyor. Biyolojide tanımlanan bireyler, popülasyonlar, komüniteler ve ekosistemleri tehlike altındadır. Bu yaşamsal önemde bir şeydir.
İklim çok önemlidir. Nasıl ki, milyonlarca yıl boyunca doğaya ve iklime uyum sağlayıp bugünlere gelebildiysek, bugünden sonra da o uyumu bir şekilde sağlayıp dünyadaki yaşamı sürdürebilmeliyiz. Aksi durumda küçük bir kısmımız başka gezegenlere doğru yolculuğa çıkacak. Büyük bir kısmımız ise her geçen gün bir başka sürprizle karşılaşacağımız bu gezegende var olmaya çalışacağız.