Antalya bugünlerde ekim ayının limonata tadında havasını yaşıyor. Ne tam yaz ne tam kış — yumuşak bir ışık, denizden gelen ferah bir rüzgâr ve sokaklarda insanın içini kıpır kıpır eden o “bahar sonrası” huzur. Bu güzel havanın en anlamlı eşlikçisi ise kuşkusuz Kaleiçi Kültür ve Sanat Festivali.

Muratpaşa Belediyesi tarafından bu yıl 10’uncusu düzenlenen festival, Kaleiçi’nin taş sokaklarını bir kez daha sanatın ritmiyle doldurdu.

Her köşe başında bir sanatçının fırçası duvara, tuvale, kalbe dokunuyor. Seramik çarkının başında dönen eller, taşın, toprağın, suyun ruhunu biçimlendiriyor. Fotoğraf makineleri anların izini yakalıyor; heykel, keçe, resim ve daha nice sanat dalı, kentlinin adımlarına karışıyor.

Ve en güzeli, herkesin “seyirci” olmaktan çıkıp bir biçimde “üretici” olabilmesi. İsteyen seramiğe dokunuyor, isteyen renkleri karıştırıyor; bazen bir çocuk heyecanıyla, bazen bir sanatçının sabrıyla. Bu deneyim, sanatın halkla buluşmasının en saf hâli.

Festivalin en değerli yanı, sanatı görünür kılması. Antalya’nın sanatçılarını, üreticilerini halkla bir araya getirmesi. Aynı kenti paylaşanların birbirini tanıması, konuşması, dinlemesi, anlaması… Çünkü sanat tam da bunu yapar: aradaki duvarları inceltir, sesi, sözü, rengi ortaklaştırır.

Bu anlamda Kaleiçi Festivali, kent yaşamına nefes aldıran, ruh katan, “biz” duygusunu besleyen bir etkinliktir.

Ancak bir gerçek de göz ardı edilemez: Bu denli değerli bir organizasyonun daha planlı, daha özenli olması gerekiyor.

Katılımcı sanatçılar her yıl olduğu gibi bu yıl da gönüllülük esasıyla festivalde yer alıyorlar. Ancak sahadaki gözlemler, organizasyonun hâlâ “çabucak toparlanmış” bir izlenim verdiğini gösteriyor.

Program akışları son anda belirleniyor, iletişim kanalları dağınık; festivalin arşivi, geçmiş yılların üretimlerinin kayıt altına alınması gibi çok temel bir eksiklik hâlâ giderilememiş.

Bir başka sorun da festivalin sürdüğü saatlerde Kaleiçi’nin temizlik rutininde yaşanıyor. Çöp kamyonlarının, sanat etkinliklerinin ortasında pis kokular eşliğinde dolaşması, festival havasını olumsuz etkiliyor.

Bu, küçük ama sembolik bir detay: sanatın nefes aldığı bir sokakta, bu kadar basit bir planlama hatası bile göze batıyor. Oysa sabah erken saatlerde yapılacak temizlikle bu aksaklık kolayca önlenebilirdi.

Antalya’nın kültürel mirası Kaleiçi, her gün yüzlerce sanatçının ilham kaynağı. Bu nedenle, burada düzenlenen her sanat etkinliği aslında kentin belleğine bir iz bırakıyor.

Gelecek yılki 11. Kaleiçi OldTown Festivali, umarım bu izleri daha sağlamlaştıran, sanatçıya da halka da daha planlı bir ortam sunan bir etkinlik olur.

Antalya, sadece deniziyle değil, sanatıyla da parlamalı.

Ve sanat, bu kentte sadece duvarlara değil, hayatın her alanına sinmeli.

Çünkü şehir, sanatla güzelleşir; sanat, şehirle yaşar.