Bu sabah yeni bir endişe boyutuna geçtik. İsrail İran'a saldırdı!
İran basını, İsrail’in başkent Tahran’a düzenlediği hava saldırısında Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami, İran Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Feridun Abbasi ve nükleer bilim insanı Muhammed Mehdi Tehrançi’nin hayatını kaybettiğini bildirdi. Haberiyle uyandık.
13 Haziran 2025 sabahı, gökyüzü Tahran’ın üzerinde kırmızıya büründü. İsrail, Rising Lion (Yükselen Aslan) adını verdiği operasyonla İran’ın başkentini, Natanz’taki nükleer tesisleri ve devrim muhafızlarının kalbini hedef aldı. Hedefler arasında sadece askeri figürler yoktu; siviller de vardı. Kadınlar, çocuklar, hastaneler... İsrail'in Gazze'ye yaptıkları gün gibi ortadayken ve tüm dünya buna göz yumarken bu haber üzerine tuz biber serpti.
Peki bu saldırı ne anlama geliyor Bu sadece iki ülke arasında yaşanan klasik bir gerilim mi, yoksa dünya artık daha büyük bir fırtınanın içine mi sürükleniyor
İran’ın nükleer programı uzun süredir İsrail için kırmızıçizgisi.
2018’de ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesiyle birlikte İran hızla uranyum zenginleştirmeye başladı. O günden beri bölge, zaman ayarlı bir bombaya dönüşmüştü. İsrail, bu saatin artık sıfırı gösterdiğine karar verdi.
ABD bu kez savaş uçakları göndermedi; ama gözlerini de kapatmadı. Resmî olarak dahil olmadı, ancak bu “tarafsızlık” aslında güçlü bir onay. Git ve bitir. Dedi sessizce.
İran cephesi ise beklenen yanıtı verdi. Savaş odaları kuruldu, ordu alarma geçti. Rejim sözcüleri, “hiçbir hedefin dokunulmaz olmadığını” ilan etti. Körfez yeniden barut fıçısına döndü.
Vekâlet Savaşlarının Labirenti Orta Doğu…
İsrail–İran çatışması, sadece bu iki ülke arasında kalacak bir mesele değil. İran, yıllardır vekil güçler aracılığıyla savaş yürütüyor Lübnan'da Hizbullah, Yemen’de Husiler, Irak'ta Şii milisler. Bu güçler, şimdi tek emirle harekete geçebilirler.
İsrail ise ABD’nin yanı sıra Suudi Arabistan ve bazı Avrupa ülkeleriyle örtülü bir cephe oluşturmuş durumda. Yani bu, modern çağın “ittifak savaşı ”gibi görünüyor.
Ve tıpkı tarihteki büyük savaşlar gibi, kıvılcım küçük ama tutuşan coğrafya büyük.
Savaştan Çok Daha Tehlikelisi ise Sessizlik!
İsrail’in saldırısı, Bahreyn’de yapılacak olan diplomatik görüşmeleri de yerle bir etti. Konuşmak yerine uçaklar konuştu, diplomatlar yerine füzeler konuştu.
Böylesi zamanlarda en çok ihtiyaç duyulan şey “soğukkanlılık “olmalı. Fakat şu anda her ülke tetikte, her lider parmaklarını kırmızı düğmelere daha yakın tutuyor.
Bir Dünya Savaşı Mümkün mü
Bu soruya yanıt vermek kolay değil. Şu anda senaryo daha çok yüksek yoğunluklu bölgesel savaş görünümünde.
AMA!
ABD, İsrail’in yanında sahaya inerse,
Rusya ve Çin İran’a açık destek verirse,
İran’dan Nükleer bir karşılık gelirse,
bu durum küresel bloklaşma yaratabilir. O zaman işler kontrolden çıkar. O zaman tarih kitapları 2025'i, bir dönüm noktası olarak yazmaya başlar.
Çok tehlikeli, dikenli bir eşik bu, üçüncü dünya savaşı henüz başlamadı. Ama eşikteyiz.
Diplomasi kaybederse, tarih yine tekerrür edecek. Çünkü savaşlar, sadece cephede değil, masada kaybedilir.
Bugün barışın sesi çok zayıf, hatta hiç çıkmıyor. Tarih boyunca en büyük savaşlar, en sessiz anlarda başladı. Şimdi de o sessizliği yaşıyoruz…