Antalya, Akdeniz’in eşsiz plajlarıyla anılsa da bölgede gün yüzüne çıkmayı bekleyen zengin bir arkeolojik miras yatıyor. Aspendos’un tiyatrosundan Perge’nin sütunlu caddelerine, Termessos’un dağ köyüne uzanan geniş bir coğrafyada, Antik Likya, Pamfilya, Pisidia ve Roma izleri bir arada bulunuyor. Bu çeşitlilik, kültür turizmi açısından hem ulusal hem de uluslararası turizmciler için büyük fırsatlar barındırıyor.

Antalya Arkeolojik Mirasının Kapsamı çok geniş bir kaçını sayalım hemen.

Roma dönemi tiyatrosu ve su kemerleriyle dünyanın en iyi korunmuş antik tiyatrolarından biri Aspendos.

Perge ise sütunlu caddeleri, bazilikaları ve stadyumuyla zengin bir kentsel dokuyu gözler önüne seriyor.

Torosların 1.000 m üzerindeki antik kenti Termessos, doğal savunma ve özgün mimarisiyle öne çıkıyor.

Üç doğal limanıyla antik deniz ticaretinin kavşak noktası Phaselis… Kaya mezarları, Roma hamamları ve Noel Baba hikâyesinin doğduğu kilise kalıntılarıyla Demre’de Myra antik kenti.

Sualtı kalıntıları ve batık şehir manzarasıyla benzersiz bir arkeolojik deniz turizmi alanı olan Kekova’da Simena. Say say bitmez. Bu ve benzeri ören yerleri, Antalya’yı “sahilde tarihi gezen şehir” konumuna getiriyor.

Bu mirasımız Antalya’nın kültür turizminin başkenti olmaya adaylığını onaylıyorken,

Ne Yaman Çelişkidir Ki!

Antalya’ya gelen turistler, Aspendos’un taş duvarları ve Perge’nin sütunlu caddeleriyle büyülenirken, şehir merkezindeki Arkeoloji Müzesi’ni görmek istediklerinde kapılarını kilitli buluyor. Turizm patlaması yaşanan yaz aylarında kültür turizmini beslemesi gereken en temel kurumun kapalı olması, hem misafirlerin beklentilerini hem de Antalya’nın marka değerini ciddi şekilde zedeliyor.

Antalya, 12 ay turizm hedefinden söz ederken en kritik dönemde ana kültür merkezi niye hizmet dışı kalıyor?

Müzenin kapalı kaldığı bu aylar, öğrencilerin, genç arkeolog adaylarının ve meraklı turistlerin “gerçek” eserlerle yüz yüze gelme şansını elinden alıyor. Dijital turlarla, mobil rehber uygulamalarıyla desteklenen bir program bile yoksa “Arkeolojik aktarımdan” bahsetmek sadece sözde kalır.

Antalya’da kültür turizmini 12 aya yaymak istiyorsak, şu adımları ivedilikle atmalıyız: Bırakın müze yıkmayı, sezon başında müze kapatmayı; müze bakımını bile sezon dışına erteleyip, küçük periyodik bakımlar planlanmalı. Geçici sergi salonları ve mobil vitrinlerle koleksiyonun bir kısmını açığa çıkarmalı. Gönüllü rehber ve yerel gençlerle müze danışma köşeleri kurmalı. Dijital içerik üretimini hızlandırıp, uzaktan erişime açmalıyız.

Antalya, sadece deniz değil tarihle de rekabet etmeli. Arkeoloji Müzesi’nin kapılarını yaz boyunca kapalı tutmak, kentin kültür turizmi ve gelecek kuşaklara miras aktarma iddialarıyla yakışmıyor. Kararın yeniden gözden geçirilmesi, Antalya’nın gerçek potansiyeline ulaşması için kritik bir adım olacaktır.