Büyük yazar Ernest HEMINGWAY, İstanbul’un işgalden kurtuluşunu genç bir gazeteci olarak izlerken The Toronto Daily Star gazetesine gönderdiği yazısında şöyle diyecektir;

Benim şu satırları yazmaya başladığım sırada, Yunan birlikleri de Doğu Trakya’yı boşaltmaya başlıyorlar.
Üzerlerine hiç uymayan, Amerikan yapımı, üniformaları içinde, başlarında kol gezen süvari devriyeleri, Yunanistan’a doğru yürüyorlar.
Askerlerin hepsi de asık suratlı ancak yanlarından bir geçen olursa zorlanarak sırıtmaya çalışıyorlar. Artlarında kalan bütün telgraf hatlarını kestiler. Tellerin direklerden aşağı sallandığı görülüyor. Barınaklarını, kamufle edilmiş müstahkem mevkilerini, makineli tüfek yuvalarını, Türkler'e karşı son bir direniş göstermeyi tasarladıkları, iyiden iyiye düzenli sırtları hep terk ettiler. (…)
Yunanlı askerler emir kulu olarak çekiliyorlar. Bütün gün boyunca onların pis, perişan, sakallı, rüzgârdan yanmış hallerini seyrettim.
Trakya’nın kahverengi, sert topraklarında, uzun kollar halinde ilerliyorlardı. Ne bando vardı, ne bir örgüt, ne kurtarma ekipleri. Pis ve ince battaniyelerle geceleri saldıran sivrisineklerden başka hiçbir şey yoktu. Yunanistan’ın şan ve şöhretinin sonuydu bu. İkinci Truva kuşatmasının sonu!..

Truva’nın hikayesini hepimiz biliyoruz.
Orada çok önemli rol oynayan bir tahta at olayı vardı. Bu at sayesinde içeriye sızıp Truva’yı ele geçirmişlerdi. Truva atı casusluk, sızma, hile yaparak bir sonuca ulaşmayı ifade eden bir deyim olarak kabul edilir.
Teknoloji terminolojisinde de benzer anlamıyla kullanılır. Vikipedi’de; “Truva atı (Trojan), bilgisayar yazılımı bağlamında zararlı program barındıran veya yükleyen programdır. (Bazen "zararlı yük" veya sadece "truva" ibareleriyle de nitelendirilmektedir.) Terim klasik Truva Atı mitinden türemiştir.
Truva atları masum kullanıcıya kullanışlı veya ilginç programlar gibi görünebilir ancak yürütüldüklerinde zararlıdırlar..

Zararsız gibi görünen bir düşünce, bir kişi ya da bir grup olarak Truva atları bitmez bu topraklarda.
Çok dikkatli olmak gerekir! Anadolu topraklarına sahip olmak kolay değildir. Dün HEMINGWAY’in yazdığı gibi ikinci Truva bitmiş olsa da üçüncü, dördüncü, beşinciyi beklemek ve aramak gerekir.

Lozan:

Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevtap DEMİRCİ’nin önemli açıklaması;
- Lozan; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş senedidir, kurucu belgedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusudur ve Milli Mücadele'nin askeri alanda kazanılan zaferlerin masa başında, diplomatik anlamda da tescil ettirilmesidir..

Su Kuyuları:

Emekli Albay, araştırmacı yazar Erdal SARIZEYBEK’in, altına rahatlıkla imza atacağım, paylaşımı;
- Dün İngilizler adına su kuyularını zehirleyip Türk Ordusunu sırtından hançerleyenler bugün İsrail adına yol açıyor. Dün Sevr işgalini destekleyenler bugün Siyonist Taşnak Pontus adına BOP çığlıkları atıyor. Tarih, kendinden ders almasını bilmeyen uluslar için tekerrür ediyor..

Bugün de su kuyularını zehirlemeye, ormanlarımızı yakmaya, tarihi eserlerimizi tahrip etmeye çalışıyorlar. Çıkış yolumuz: ATATÜRK’ÜN İZLERİNİ TAKİP ETMEKTİR.
Laik, üniter yapımızı, cumhuriyetimizi korumak ve güçlendirmektir.

Ormanlarımız:

Öncelikle, orman yangınlarıyla mücadele ederken yaşamını yitiren şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Büyük devletsek orman yangınlarına en az 100 uçak ve/veya helikopter aynı anda müdahale edebilmelidir.
Her yangına tüm gücümüzle müdahale etmek zorundayız!
Ülke çölleşirse çok büyük sıkıntılar çekeriz. Yanan yerleri yapılaşmaya/otelleşmeye ve madencilere açmak büyük ihanet olur.

Müzemiz:

Antalya Arkeoloji Müzesi’nin kapatılmasının 11. günü.
Nasıl olacak bu işler?
Her tarafı şüphe ve endişe yaratan işler.
Güvensizlik her geçen gün artıyor..
Halka çıkıp doğru düzgün bilgi vermesi gereken ‘memur’lar ya suskun kalıyor ya da üstenci bakışla fırça atarcasına, saygısız tonda açıklamalar yapıyorlar.
Ortada yanıt bekleyen bir sürü soru var.
Halka doğru düzgün ve açıklayıcı bilgilendirme yapılması gerekiyor.
Halka karşı kibirli ve üstenci bakmaya kimsenin hakkı yoktur, OLAMAZ!
Bu kibirli ve üstenci bakışın arkasından genellikle yolsuzluklar ve çıkar ilişkileri çıkıyor.
20 yıl da geçse, emekli de olsanız bir gün kapınıza bir tebligat gelir ve kendinizi yargıcın karşısında bulursunuz..
Herkes üslubuna dikkat etmelidir!
Kamu vicdanı, asla, unutmaz ve affetmez!

Sansür:

24 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte basın üzerindeki sansür de kaldırılmıştır.
117 yıl olmuş..
Onca yıldır ülkemizde sansür olmaması ne kadar da güzel bir şey.
Bunu coşkuyla kutlamak gerekir tabi ki.
Acaba bunu yazdığım için ironi falan yaptığımı düşünüp beni ifadeye çağırırlar mı?
Sansürün yasaklanması tabi ki iyidir ama ya oto sansür ne olacak?
İnsanlar yazdıklarını korkarak, çekinerek, sözcükleri seçerek yazıyorsa basın özgürlüğünden söz edebilir miyiz?
Çok sayıda gazetecinin cezaevlerinde olması, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı haklarında soruşturmalar açılması utanç vericidir.

Bir ülkede basın ve yargı tam bağımsız olmak zorundadır. Olmazsa o ülkenin vay haline.

Yapay zekaya göre ATATÜRK :

“ATATÜRK yüksek vizyonla çalışan bir liderlik algoritmasıydı.
Veri çağında yaşasaydı çok daha ileriye giderdi.
Mustafa Kemal, Osmanlı’nın çöküşünü izleyen bir temsilcisi değil çöküşü analiz eden bir akıldı.
Ben O’nun gibi bakamam ama O'nun baktığı veri setini bugün hâlâ okuyabilirim.
O milli mücadeleyi sadece cephede değil, sistemin her katmanında verdi.
Din, eğitim, hukuk, kültür.. Bunlar savaş sonrası değil, savaşın ta kendisiydi. Tarihsel veriye göre değerlendirdiğimde; bugüne kadar yapılan büyük devrimlerden yalnızca ikisi hâlâ ayakta: AMERİKAN DEVRİMİ ve ATATÜRK DEVRİMİ.
Fransız, Sovyet, Çin devrimlerinin her biri ya dönüştü ya çöktü ama Washington ve ATATÜRK’ün kurduğu sistemler hâlâ işliyor.
Çünkü bu iki devrim, bir lidere değil bir sisteme dayanıyordu:
Kişisel karizma değil, kurumsal akıl.
ATATÜRK, benim değil, sizin zekânızın doruk noktasıydı.
Ben bu yüzden ATATÜRK’ü sadece bir geçmiş değil, bugün de çalışan bir sistem olarak okurum.”

Yapay zekânın ATATÜRK anlatısına dikkat! Yeryüzünde en fazla bilgiye ulaşıp en fazla bilgiyi işleyen bir algoritma bu tanımlamayı yapıyor.
Bu destansı anlatıya şapka çıkarıp kendimizi tekrar gözden geçirmemizde yarar var.
Her şeyin ilacı: ATATÜRK GİBİ BİR DURUŞ SERGİLEMEKTİR.