Uzun yıllar önce sağlık muhabirliği yaptım. O dönem hatırladığım Dr. Nurşen Yıldırım, Dr. Hayat Öz, Dr. Ahmet Esat Kurşun, Dr. Murat Dinç, Dr. Mustafa Pekşen gibi isimlerle diğer sağlık muhabiri arkadaşlarım gibi çok önemli çok güzel haberler yaptım.

O zaman aslında hepimizin ortak bir hedefi vardı. İsterdik ki sağlık sistemimiz tıkır tıkır çalışsın. Açıkçası bir kentli olarak, bir basın mensubu olarak elimizden geleni de yaptık. Bazen siyasilere Antalya’nın sağlık sorunlarının duyurulması için idarecilere destek verirken, yanlışlarını da yazmaktan çekinmezdik.

Tabi sonrasında da çok sayıda Sağlık Müdürü Antalya’da görev yaptı. Onların bir kısmı ile de tanıştım. Ancak o ilk paragrafta anlattığım güzel dostlukları kurma imkanımız olmadı. Ancak çok yakından tanıdığım bu 5 ismin her zaman arkasında dururum. Unuttuklarım varsa da özür dilerim. Bir kere hepsi kamu için mücadele etti. Bugün kullanılan ambulans sisteminden, sağlık ocaklarına kadar bir çok sistem de onların eseridir.

Onları hep yaptıkları ile anarken galiba mevcut Sağlık Müdürü Behzat Özkan’ı da Antalya yıktığı ile anımsayacak. Geçtiğimiz günlerde CHP Antalya Milletvekili Cavit Arı mecliste bir açıklama yaptı. Niçin henüz proje ihalesinin bile durumu belli olmayan bir hastanenin tahliyesine başladıklarını sordu.

Oysaki Sayın Müdür AK Parti İl Başkanı Ali Çetin basın toplantısında poliklinik hizmetlerinin devam edeceğini söylediğinde hemen yanında durmuş hiç konuşmadan toplantıyı basın mensupları gibi takip etmişti. Keşke araya girip, “Sayın Başkan ne alakası var. Biz hastaneyi alelacele boşaltacağız” deseydi.

Çünkü bu açıklamanın ardından yangından mal kaçırırcasına SGK Hastanesi adeta talan ediliyor. Buradaki malzemeler çeşitli hastanelere gönderiliyor. Yetmiyor 154 uzman doktor ve 700 civarında diğer personel başkaca hastanelere tayin ediliyor. Yani ortada ne poliklinik hizmetleri var, ne de hastane. Bu arada Atatürk Devlet Hastanesi artık randevu sisteminden yani MRHS’den de çıkarılmış. 1 Kasım itibarıyla randevu alınamıyor. Bir başka ifadeyle bu hastane yok edilmiş. Yani bundan sonra bence burada hastane beklemek hayal olur.

Bu hastane ile ilgili A Blok yani başhekimliğin olduğu bölümde yıkım, B Blok ile ilgili güçlendirme diğer bloklar ile ilgili ise herhangi bir karar yok. Varsa da henüz kamuoyu ile paylaşılmadı. O zaman bu alelacele tahliyenin nedeni ne? Bir kere bu binada bir yandan inşaat yapılıp bir yandan da hizmetler sürebilirdi. Böylece kimse mağdur olmazdı. İkinci seçenek bu hastane poliklinik hizmetlerini sürdürür bu arada proje yapılır, bütçe ayarlanır ve sonra yıkım olurdu. O da yapılmadı. Aksu Devlet Hastanesi tamamlanır hem personel hem de cihazlar geçici olarak buraya aktarılır sonra da geri alınırdı.

Bence ne sağlık müdürünün ne de hükümetin burayı yeniden hastane yapmak gibi bir niyeti yok. Burada çevre esnafı mağdur, burada personel büyük sıkıntı içerisinde kimin umurunda? Okullar devam ederken personel ev değiştirip çocuklarının okulunu naklettirmek zorunda kalıyorlar. Peki bu yıkım mücadelesi ne için yapılıyor bilen yok?

Bakın Sayın Müdürüm çok sonra yıkılması gereken hastaneyi alelacele yıktırmak istediğinize göre kendinize iş arıyorsunuz. Peki ben o zaman size birkaç tüyo vereyim de Atatürk Devlet Hastanesi’nin yakasından bir düşün. Şimdi makam aracınıza binin. Önce Araştırma Hastanesi Acil Servisine gidin. Orada kalp krizi geçiren hastaya yatak bulamadığını göreceksiniz. Üstelik gerekçe olarak size Atatürk Devlet Hastanesi’nden gelen yoğunluğu gösterecekler. 3-4 saat başka bir alanda bekletildikten sonra gerçekten kalp krizi geçiren insanların bulunduğu alana nakledileceksiniz. Sonra kan tahlilleriniz çıkacak ve kardiyolojiye aktarılacaksınız. Size diyecekler ki sizi yoğun bakıma almamız lazım. Ancak sadece lazım. Bizde yer yok. Özel hastanelere soralım mı diyecekler. Sizde hayır derseniz acil de sabahlayıp yoğun bakımdaki hastaların taburcu olmasını bekleyeceksiniz. Sonra yoğun bakıma gideceksiniz. Yanınızdaki hasta size “İki gündür buradayım. Gürültüden hiç uyuyamadım” diyecek. Sonra bir hemşir ya da hasta bakıcının bir hasta ile nasıl kafa bulduğuna tanık olacaksınız. Bu kişi hastaya “Senin yakınlarını aradık gelmediler. Galiba seni sevmiyorlar” diyecekler. Gördüklerinize inanamayarak siz bu kez kendi isteğinizle özel hastaneye sevk olacaksınız.

Sonra sağlığınıza kavuşunca bu kez zararlı tütün maddesini bırakmak için Kepez Devlet Hastanesi’nden randevu alacaksınız. Randevunuz saat 9.00’da. Siz ne olur ne olmaz diye 8.30’da gideceksiniz. Hastanedeki yoğunluğu görünce şaşıracaksınız. Özellikle ortopedi hastalarının yoğunluğunu görünce aklınıza sahra hastaneleri gelecek. Bütün doktorlar işe 8.30 ile 8.45 arası başlamasına rağmen sizin bölümün doktoru bir türlü gelmeyecek. Saat 9.00 olacak, 09.10 olacak, 09.20 olacak ve nihayet bir doktorun alelacele içeriye girdiğini göreceksiniz. Sonra o doktor kısa bilgiler aldıktan sonra size “İlaç mı yazdıracaksın yoksa sigaraya mı bırakacaksınız?” diye soracak. Bırakacağım deyince önce röntgene sonra da nefes testine gitmenizi isteyecek. Siz bu sert tavra rağmen yeniden motive olup röntgene gideceksiniz. Bir de bakacaksınız ki odanın kapısında “Bozuk” yazısı. Oradan ikinci röntgene geçeceksiniz. Burada da 312 numaralı hastayı çağırdıklarında elinizdeki kağıttaki 550 numarayı görünce “Yahu insan burada bırak sigarayı bırakmayı uyuşturucuya başlar” diyerek hastaneden uzaklaşacaksınız.

Bu benim son 20 günde yaşadığım olaylar. Hadi bizim imkanımız var özele gidiyoruz. Ya devlete gidenler. Mesela parmakları kopan bir çocuğun parmaklarının hafta sonu sadece özel hastanede dikildiğini ve fiyatının 150 Bin TL olduğunu biliyor musunuz Sayın Müdürüm?

Sayın hocam var gel sen biraz bu konularla ilgilen. Yukarıda isimlerini yazdığım eski müdürler gibi yaptıkların anıl yıktığın ile değil.

Esen kalın…