Antalya müzesi 16 Temmuzda tam da turizm sezonunun ortasında kapatıldı. Kültürel en önemli değerlerden biri neden turizm sezonunda kapatılır, acaba daha çok tepki alabilmek için mi bilemiyorum.
Kent halkı bir kayıpla karşı karşıya olduğunu hisseti, öyle ya sağlıklı bir bilgilendirme, kanıtlı bir gerekçe görünmüyordu ortada. Antalya ayağa kalktı neler oluyor diye sordu demek isterdim ama olmadı. Bir avuç insanın bu duruma karşı günlerdir direniş sergilemesine karşın, geniş bir toplum kesiminin bu olaya duyarsız kalması, derinlemesine irdelenmesi gereken bir olgu olarak çıktı karşımıza. Bu yazıda Antalya Müzesi'nin yıkılma tehdidi ve kapanma sürecine dair toplumun genel ilgisizliğinin nedenlerini, bilimsel açıklamalar ve toplumsal dinamikler ışığında ele almak ve kültürel mirasa sahip çıkmak için gereken sorumluluğun vurgulanması gerekliliğini araştırmak istiyorum sizlerle.
1. Toplumun Zihinsel Mesafesi
Antalya Müzesi, sadece yerel halk için değil, tüm insanlık için önemli bir kültürel mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, toplumun büyük bir kesimi, bu tür kültürel değerleri kendi günlük yaşam pratiklerinden uzak bir alan olarak görmektedir. Bu durum, kültürel mirasın genellikle "el değmeyen" bir kavram olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır. İnsanlar, maddi ve somut faydaları olan aktiviteleri, kültürel etkinliklerden daha değerli görme eğiliminde olabilirler. Bu noktada, “kültürel kapital” kavramı devreye girmektedir. Pierre Bourdieu'nun bu kavramı, toplumun sahip olduğu kültürel değerlerin bireyler ve gruplar tarafından nasıl tüketildiğini ve sosyal hayatta ne şekilde yer bulduğunu analiz eder. Antalya Müzesi gibi bir alan, yerel halk için sadece turizm odaklı bir gelir kaynağı olarak görülüyorsa, bu müze ya da benzeri kültürel alanların kapanmasına duyulan tepki de daha zayıf olacaktır. Çünkü kültürel değerler, turizm ve ekonomi ile doğrudan ilişkilendirilmeyebilir. Çoğu zaman, bunlar "gereksiz" ya da "fuzuli" harcamalar olarak algılanır.
2. Toplumsal İlgisizlik ve Kültürel Mirasın Korunmasındaki Zorluklar
Toplumların ilgisizlik duygusuyla karşı karşıya kalması, yalnızca Antalya’ya özgü bir durum değildir. Kültürel mirasın korunması konusunda geniş kitlelerin duyarsız kalması, sosyal psikoloji bağlamında, “kollektif hafıza” ve “toplumsal bilinç” kavramlarıyla açıklanabilir. İnsanlar, günlük yaşamda karşılaştıkları zorluklarla mücadele ederken, kültürel mirası koruma gibi soyut hedefler ikinci plana düşebilmektedir. Yine de, “Baskın Eğilim Kuramı” çerçevesinde, bireylerin toplumsal bir hareketin parçası olmadan önce mevcut durumu değiştirebileceğine inanmadıkları bir ortamda direniş çabalarının zayıf kalması normaldir. Çoğu kişi, toplumsal değişimin bireysel çabalarla mümkün olmayacağını düşünüp, bu tür mücadelelere katılım sağlamaktan kaçınabilir. Bu, yıkılmaya yüz tutmuş bir müzeye karşı duyulan ilgisizliğin de bir yansımasıdır.
3. Turizm Ekonomisinin Gölgelerindeki Kültürel Kayboluşlar
Antalya gibi turizm odaklı bir şehirde, kültürel miras çoğu zaman ekonomik bir araç olarak algılanmaktadır. Antalya Müzesi gibi tarihi değerler, turizm sezonu açıldığında öne çıkarken, sezonsuz dönemde pek çok yerel sakin için unutulmaya yüz tutmaktadır. Bu tür bir ekonomik zihniyet, kültürel değerlerin korunmasını sekteye uğratmaktadır. Çünkü turizme dayalı ekonomi, daha çok para kazanma amacı güderken, kültürel koruma gibi uzun vadeli değerler geride bırakılmaktadır. Bunun yanında, “Hızlı Kültürel Modernleşme” anlayışı, yerel halkın geleneksel kültürel mirası sahiplenmesini zorlaştırır. Kültürün hızla modernleşmesi, daha popüler ve globalleşmiş öğelere yönelmenin tetikleyicisi olur. Bu durum, yerel halkın tarihsel mirasa olan bağını zayıflatır ve kültürel mücadelenin toplumsal karşılık bulmasını engeller.
4. Bir Avuç Direnişçinin Mücadelesi İse Toplumsal Değişim İçin Bir Fırsat Olabilir
Antalya Müzesi’ne yönelik tepkiler, toplumun kültürel değerleri koruma konusunda bilinçlenmesi için bir fırsat sunmaktadır. Bir avuç insanın bu mücadeleyi sürdürmesi, toplumsal duyarlılığın yeniden inşa edilebileceği bir alan yaratmaktadır. Kültürel mirasın korunması, sadece birkaç kişinin görevi değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Bu tür direnişlerin önemi, toplumu bir araya getirme ve halkı bu meseleye duyarlı hale getirme noktasında kritik bir rol oynamaktadır. Ancak bu noktada, “toplumsal sorumluluk” ve “sosyal aidiyet” kavramları devreye girer. İnsanlar, kendi çevrelerinde olumlu bir değişim yaratmak için bir topluluk içinde yer almadıkça, bireysel olarak değişim yaratma konusunda motivasyon eksikliği yaşayabilirler. Bu sebeple, kültürel mirasa sahip çıkmak için daha geniş toplumsal katılım gereklidir.
5. Bilimsel ve Eğitimsel Perspektif ve Toplumun Eğitilmesi Gerekliliği
Sonuç olarak, Antalya Müzesi gibi bir alanın kapanması, sadece bir kültürel kayıp değil, aynı zamanda toplumsal bir eğitimsizlik sorunudur. Toplum, tarihsel ve kültürel bağlarını güçlendiren bu gibi mekanları değerli görmeli ve onları koruma çabalarına aktif olarak katılmalıdır. Bu anlamda, kültürel mirası koruma adına bilinçli bir eğitim politikası benimsenmesi gerekmektedir. Kültürel eğitimin, genç nesillere erken yaşlardan itibaren verilmesi, toplumun bu tür konularda daha bilinçli hale gelmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda aktif bir farkındalık yaratması, toplumsal duyarlılığın artmasına katkı sağlayacaktır. Kültürel değerler, sadece turistleri cezbetmek için değil, yerel halkın kimlik ve tarih duygusunu inşa etmesi için de önemlidir.
6. Direnişi Desteklemek, Toplumsal Hafızayı Güçlendirmek
Sonuç olarak, Antalya Müzesi’ne yönelik bu tehdit, kültürel mirası korumanın ne kadar önemli bir mesele olduğunu yeniden hatırlatmaktadır. Bir avuç insanın direnişi, toplumsal hafızayı güçlendirmek ve kültürel mirasa duyarlılığı artırmak için kritik bir fırsattır. Antalya halkının bu konuda daha fazla duyarlılık göstermesi, sadece geçmişe sahip çıkmak değil, geleceğe de bir sorumluluk bırakmak anlamına gelmektedir. Kültürel mirasa sahip çıkmak, sadece geçmişi korumak değil, aynı zamanda geleceği inşa etmektir. Direnişin desteklenmesi, bir toplumun geçmişine olan bağlılığının, geleceğe dönük umutlarının bir göstergesi olacaktır.