Antalya’nın parıltılı yüzeyin hemen altında, yıllardır kangren olmuş, her geçen gün yaşam kalitemizi daha da düşüren bir sorun yatıyor: Çözülemeyen trafik çilesi…

Şehrin trafiği, her yerel seçim döneminin en popüler "söz fukaralığı" konusudur. Hangi aday gelirse gelsin, hangi partiden olursa olsun, kürsülerden aynı coşkulu vaatleri duyarız: "Trafik sorununu kökten çözeceğiz!" derler. Yeni yolların, akıllı kavşakların, metro projelerinin hayali kurulur. Ancak seçim biter, koltuğa oturulur ve o büyük projeler tozlu raflarda unutulur. Geriye kalan ise, her gün daha da uzayan araç kuyrukları ve tükenen sabrımızdır.

Şehrin hızla artan yerleşik nüfusu ve plansız yapılaşma, sorunu kronik bir hale getirdi ve çözülemeyen bir sorun olmasına yol açtı. Öğrenci servislerinin güne başladığı saatler, iş çıkış saatleri ve hatta artık öğle saatleri dahi tam bir eziyete dönüşmüş durumda. Bu durum, sadece tatilcilerin değil, bu şehirde yaşayan her bir vatandaşın temel hakkı olan zamanı çalıyor.

Antalya’nın ana arterleri, on yıllar önceki çok daha düşük nüfus yoğunluğuna göre tasarlanmış. Üstelik uygulanan "çözümler" de çoğunlukla sürdürülebilirlikten uzak, kısa vadeli makyaj operasyonları oluyor. Genişletilen yollar, kısa bir süre sonra daha fazla aracı çekerek tıkanıklığı sadece birkaç yüz metre öteye taşıyor!

Büyük şehirlerde trafik sorununu hafifletmenin ilk yolu, insanları özel araçlarından vazgeçirecek cazip ve konforlu bir toplu taşıma ağı kurmaktır. Antalya’da mevcut tramvay hatları güzel ama yetersizdir, otobüsler ise özellikle yoğun saatlerde konfor ve hız açısından yetersiz kalıyor kabul etmek gerek artık da kimse çok oralı olmuyor gibi geliyor.

Misafirler, tatillerine başlamadan önce kilometrelerce uzayan kuyruklarda beklemek zorunda kalıyor. Turizmle geçinen bir şehrin, en kritik arterindeki bu manzara, bize yakışmıyor ve ekonomik olarak da itibarımızı zedeliyor. Bu kargaşa, ne yazık ki uluslararası arenada "amatörlük" izlenimi bırakıyor.

Belediyelerin "çözüm" adı altında en sık başvurduğu yöntem, bir üst geçit ya da alt geçit inşa etmek oluyor. Bu projeler, devasa bütçeler harcanarak yapılmasına rağmen, sorunu çözmekten ziyade sadece yerini değiştiriyor.

Antalya, trafikte kaybettiği her dakika ile hem parasını hem de çevresini kaybediyor. Bu sorunun maliyeti artık sosyal ve ekonomik bir kriz boyutuna ulaşmıştır. İşin en acı yanı ise, bu devasa plansızlığın ve sürekli verilen boş sözlerin ardından kimsenin siyasi bir bedel ödememesidir. Vatandaş olarak biz, her seçimde aynı sözlere inanmaktan yorulduk.

Antalya’nın yöneticileri; trafik, sıradan bir belediyecilik hizmeti değil, artık şehrin kaderini belirleyen bir meseledir. Beton dökmeyi bırakın, akıl dökmeye başlayın yeter artık…