Siz hala olayın farkında değilsiniz sanırım. Bir nefes alın da dinleyin o zaman. O nefesi iyi tutun. Yazının sonunda size gerekecek.
Devlet yapısı dahil tüm yapılar TUĞLA ile ifade edilir. Üst üste konulup birbirlerine yapıştırılmış tuğlalarla.
En alttaki tuğla ADALET. Aslında temeli adalet. Devletin temeli. Her şeyin temeli.
Adalet, İç huzurunuzu sağlar. Geceleri rahat uyumanızı sağlar. Malınızı, canınızı, haklarınızı güvende tutar. Devlete ve kurumlara güveni sağlar. Devletin ve kurumların vatandaşa güvenmesini sağlar. İşlerin iyi yürümesini, bireyin üretmesini, toplumun zenginleşmesini sağlar. Kısacası, devletin asli görevi olan şeyi, halkının mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerek ilerlemesini sağlar. İnsanlar arasındaki husumeti ve kavgaları önler.
O en alttaki tuğlayı çekerseniz bunların hiçbiri olmaz. Oluşamaz. Tam tersi olur.
İyi mi olur, kötü mü? Siz düşünün artık.
Bununla beraber sağlam bir HUKUK SİSTEMİ oluşturmak gereklidir. Güne ve güncele kolayca uyum sağlayabilen bir sistem.
Devletin yapılandırılmasında LİYAKAT de adalet ve hukuk sistemi kadar önemlidir.
AHLAK hem bireyler hem toplumlar için (olmazsa olmaz) prensiplerdendir. Beraberinde saygıyı sevgiyi getirir. Utanma duygusunu getirir.
Başkasının duygusunu, mutluluğunu, acısını anlayabilme; EMPATİ yapabilme yeteneği de çok önemli bir tuğladır.
Bir toplum bu tuğlaları güzelce üst üste koyarak bir devlet yaratmışsa korkacak bir şeyi kalmaz.
Peki ya bunlar olmazsa, yanlış seçimlerle ya da kasıtlı olarak bozulursa ne olur?
Kestirmeden söyleyeyim. Ölürsünüz. Yok olursunuz.
Hem de öyle birden bire değil. Yavaş yavaş. Acı çekerek. Siz ve nesliniz kıvrana kıvrana yok olur, gidersiniz.
Açlık çekersiniz. Susuzluk çekersiniz. Sağlığınız bozulur. İtibarınız yok olur. Bir süre sefil ve rezil bir yaşam sürer ve çeker gidersiniz. Hem insanlar hem de toplumlar...
“Bütün bunlar beni ilgilendirmiyor, ben bugün diğerlerinden fazla tüketeyim, diğerlerinden daha zengin yaşayayım.” diyorsanız size söyleyecek bir şeyim olamaz. Sizi durduramayan bir toplumda yaşıyorsanız zaten o toplum bitmiş demektir.
Çevrenize bir bakın. İyi ve kaliteli insanlar toplumdan uzaklaşmışsa, kendi kabuklarına çekilmişlerse bu bir göstergedir. Çünkü onları en çok kızdıran sözleri söylüyor olabilirsiniz.
“Okudun da ne oldu hoca? Çok çalıştın da ne oldu? Dürüst oldun da ne oldu? Memleketi sen mi kurtaracaksın?...”
İşte bu sözler karşısında yaşlı olanlar sizden uzaklaşıp kendi kabuklarına çekilirler. Olabildiğince az muhatap olurlar sizinle. Gençler ise sizden tamamen kurtulmak için yurt dışına kaçarlar. Yetişmiş bir birey olarak kendilerini değerli hissettikleri ülkelere giderler.
Kaybettiğiniz değerlerin farkına bile varmadan çöküşe doğru sessizce ilerlersiniz. O kaybettiğiniz gençler de başka toplumların gelişmesine ve ilerlemesine katkıda bulunurlar.
Adaleti, Ahlakı, Liyakati, Empatiyi ve yetişmiş insanların emeğini, birikimini önemsemeyip gündelik kişisel çıkarlar peşinde koşmayı seçtiniz.
Farkındaysanız ilerlemeniz durdu. Ancak henüz yol bitmedi. Bunun bir de gerilemesi var.
Bunu dükkanınıza müşteri gelmediği zaman anlayacaksınız. Dün sattığınız malı bugün sattığınızdan yüksek ücretle almak zorunda kaldığınızda anlayacaksınız. Vergilerin kazancınızı aşmasıyla fark edeceksiniz başınıza geleni. Maaşı yetmeyen memur rüşvet istemek için kapınıza dayandığında; mahallenin işsiz gençlerinden oluşan çete elemanları haraç istemek için belinde silahla işyerinize geldiklerinde anlayacaksınız.
Çoluk çocuk yurt dışına çıkıp üç beş gün gezip kafa dinlemeye yeltendiğinizde ekranda gördüğünüz bilet fiyatlarıyla küçük dilinizi yutarken; vize için başvurduğunuzda konsolosluk size bin dereden su getirttiğinde anlayacaksınız. Reddedildiğinizde anlayacaksınız. Pasaport kontrolünde itilip kakıldığınızda, valizlerinizin didik didik edilip adeta uyuşturucu kaçakçısı muamelesi gördüğünüzde anlayacaksınız.
Yabancı bir maden şirketinin sahibinin ülkenizde kolayca altın arama izni aldığını, siyanürle toprağınızı zehirleyip bölgedeki içme suyunu bitirdiğini, giderken 3 trilyon dolarlık altın götürürken size de zehirli su ve zehirli toprak bıraktıklarını gevrek gevrek gülerek televizyonlarda anlattığını gördüğünüzde anlayacaksınız. Daha onun gibi yüzlerce yabancı madencinin ülkede olduğunu öğrenince anlayacaksınız.
Milli paranızın değerinin en fakir ülkelerin milli paralarından değersiz olduğunu gördüğünüzde anlayacaksınız.
Ülkeye birilerinin kontrolünde ama sizin kontrolünüz dışında milyonlarca niteliksiz ülke vatandaşlarını doldurduklarında; onların uyum sorunlarıyla, barınma ve geçim sorunlarıyla uğraşırken milli gelirden payınıza düşenin hızla azaldığında anlayacaksınız.
Kendi kültürlerini size ve toplumunuza dayattıklarında, bunun için şiddete varan davranışlar sergilemeye başladıklarında anlayacaksınız. Sokaklarınızda suç dalgası estirdiklerinde, onlar için hiçbir değeri olmayan ormanlarınızı yaktıklarında anlayacaksınız.
Bütün bunları (anlamak istiyorsanız) anlayabileceksiniz. Anlamaya kapalı bir bilinciniz varsa da sadece sonuçlarına katlanacaksınız.
Olan biteni size anlatmaya çalışanlar olacaktır. Onları dinleme ve sonra biraz düşünme tahammülünü göstermeyeceksiniz. Yakın gelecekte olacakları görmek ve duymak istemeyeceğiniz için sizi uyaranlara kızacaksınız. Onları şeytanlaştıracaksınız. Onlara zarar vermeye çalışacaksınız. Ancak onlar size gerçekleri anlatmaktan vaz geçmeyecekler.
Senin beynindeki gri hücreleri harekete geçirmek için o kadar çok kafa yoracaklar, o kadar basitleştirecekler ki, anlamak istersen anlayacaksın.
Bak arkadaş! Her şey bir döngünün aşamalarından ibaret. Basitçe ifade etmek gerekirse; ortada eğitimsiz ve cahil bir kesim var.
Birileri yalan dolanla, ikna teknikleriyle, algı operasyonlarıyla kandırıp desteğini alır. O birileri de eğitimsiz ve cahil olduklarından yardımcılarını ve çalışanlarını kendisinden daha cahil kişiler arasından seçerler. Bir de eş dost akraba tayfasından.
Onların eğitimleri ve diplomaları yetersiz kalınca tabela üniversitelerden alınan sahte diplomalarla donatırlar. Yetmedi sınavlarda kendilerine yakın olanları kopya çekmek, soru çalmak ve çeşitli yöntemlerle önemli yerlere yerleştirirler.
Bu şekilde ortaya çıkan çapsız, cahil, ahlak yoksunu kişiler yönetimlerde söz sahibi olurlar. Havalarından, cakalarından ve kibirlerinden tanırsınız onları. Haliyle her işi yanlış yaparlar. Rüşvet alırlar, torpil yaparlar. Bu kötülük her kuruma her kuruluşa yayılır.
Emperyalizmin önde gelen aktörleri onlardan bir şeyler isterler. Hem şantajlardan hem de kişisel çıkarlarından dolayı “evet” demek zorunda kalırlar. Sadece kendilerini ve kendilerinin çocuklarını düşünürler. Toplumu, ahlakı, adaleti, liyakati, empatiyi bir tarafa bırakırlar.
Yabancıları ülkeye kontrolsüz olarak getirirler. Sizi de ikna ederler. Gelenler her yerde düzeni bozar. Uyum sorunları yaşanır. Suç oranlarında artış olur. Suçlar çeşitlenir. Kaçak suçlular, teröristler ve casuslar ülke güvenliğine potansiyel tehdit olurlar. Gelenler ucuz ve sigortasız işçi kaynağı olduğundan işsizlik artar ve beraberinde sigorta sistemi açık vermeye başlar. Ev kiraları artar ve genel olarak pahalılık başlar. Sosyal yardım düzeni bozulur. Sularımız zehirlenir. En son ormanlarınız yanmaya başlar. Her yerde her gün ormanlarınız yanar. Düzenli olarak her ormanlık alan yakılır.
Birkaç helikopter, birkaç uçak ve birkaç TOMA haricinde etkili bir müdahale görülmez. Çevre sakinleri kendi olanaklarıyla yangınları söndürmeye çalışırlar. Hayvanlar, bitkiler yanar. Köyler, evler zarar görür. İnsanlar çırpınırken yetkililer o kadar da önemsemezler. Yangını söndürmek istemez gibidirler.
Ormanlar içindeki canlılarla birlikte yanarken endemik türler ve ekosistem kül olur. Neler kaybettiğinizi hayal bile edemezsiniz.
Ormanların yok olması doğrudan iklimi etkiler.
Ormanlardan kalan yerler imara, turizm yatırımlarına açılırsa bir daha asla ağaçlandırılamaz. O bölge ölür.
Başka yanmış yerler de madenlere açılır.
Yabancı altın madencileri bölgede ağaç kesme zahmetinden ve halkın tepkisinden kurtulmuştur. Kolayca altın arama ve çıkarma izinleri alınır.
Altın aramak için bol suya ve siyanüre ihtiyaç vardır. Ülkenin altınları çıkarılır ve götürülür. Bölgenin suyu tüketilir. Toprak ve su siyanürle zehirlenir ve kirletilir.
Sen artık ormanından mahrum, suyundan mahrum, temiz toprağından mahrum olarak yaşarsın. Zamanla iklimin değişir, ülken çölleşir.
Göller kurur, nehirler kaybolur. Yerlerine evler yapılır, mahalleler kurulur.
Yeraltı suları tükenir. Dev obruklar görülür. Haberlerde rastlarsın.
Kuzey ormanlarında göletler kurur. Koca Beyşehir Gölü kurur. Tuz Gölü, Van Gölü kurur gider. Antalya’da Boğa Çayı, Aydın’da Menderes Nehri ve adı bilinmeyen onlarca nehir kurur gider. Elazığ’da milyarlarca lira harcanan Hamzabey Barajı, Muğla’da Mumcular Barajı, Karaman’da Kurtderesi Barajı ve daha niceleri kurur gider. Konya dışında Sivas, Karaman, Aksaray’da obruklar görülmeye başlar. Erzincan’da altın madenlerinden sızan siyanür çevreyi yok eder. Bir başka altın madeni Uşak’ın suyunu tüketir. Bir başkası Kazdağlarını tahrip eder.
Etrafına bir bak, bir kulak ver bakalım. Hayvancılığın, tarımın, çiftçiliğin ne durumda? Tekstilin ne durumda?
Şimdi de ormanların yok ediliyor.
Ülkenin beşte biri olan Antalya Ormanları yok olursa ne olur, hiç düşündün mü?
Ormanların olmazsa su olmaz, yaşam olmaz. Çölleşir ülken.
Çölde yaşayabilir misin?