60 yıllık bir Ulu Çınar Antalyaspor’umuz… O halde soruyorum okurlarımıza, Yönetenler mi, Antalyaspor ve Camia mı büyük?

Antalyaspor’u seven herkes, kent futbolunun marka değerini yükseltmede sorumluluğu olan her futbol paydaşı ilkeli olmalı, üretime yönelik çalışmalıdır. Haddimizi bilmeliyiz, sınırları da zorlamamalıyız. Kulübümüzün manevi maddi kişiliğine, değerlerine uygun davranışlar sergilemeliyiz.
Bazı röportajlarda, basın toplantılarında, bildiriyi sunan “yerinde, zamanında susmak gerekir”, “önemli bilgiler paylaşılmamalıdır” içeriğinde tavırlar sergilerler. Ancak, konuşma atmosferinin cezbediciliği ile cümleler kullandığında “bilgisizlik ve yetersizlik söz konusu ise” bazen itiraf gibi algılanabilir, aczin ifadesi gibi de yorumlanabilir.
Olmak ya da olmamak demeyiz de, “To be or not to be” der geçeriz. Kenar süsü olarak ya da hayranlığımızdan, İngilizce tabirler kullanabilmekteyiz. Bu sözleri, anadili gibi yazanımız da söyleyenimiz de çoktur. “Off the record”, “No comment” gibi açıklamaları oldum olası sevmem! Böylesi cümleler dinleyenin iştahını kabartır. İnsanı araştırıcılığa yöneltir…
Antalyaspor’da nelerin yaşandığını anlayamıyoruz. Ne oluyor, kimler hata yapmakta! Havuz problemi gibi, zor çözülür cinsten. Başkan Boztepe’nin basın toplantısına rağmen, hata mı, eksiklik mi var, çirkinlikler mi yaşanıyor anlamış değilim! Yine yabancı cümlelerden birisi kullanıldı çünkü! Off the record araya sokuşturuluyorsa bir basın toplantısında, bana göre mertlik bozulmuş demektir.
Bilgilendirme, bildiğini, belgeli, bilgili sunma anlamına gelir. Bazı değerlendirmeleri henüz belge sahibi olmadan duyurmak ve sis perdesi gibi de off the record’u kullanmak pek sağlıklı ve düzeyli açıklama yapma biçimi değildir. İddialar var ve kullanılmasın dendi ise kayıt altına alınamaz. Doğru olanı bu…
Ancak kayıt dışı tutulan bilgi doğru değilse, kullananı bir gün duvara toslatır. Düzgün, dürüst, namuslu ve kişilikli bir insan olarak yaşadım. Örnek bir spor adamı olarak yaşamımı sürdürmek için çaba içindeyim. Spor ve eğitim alanlarında, genellikle bir nefer olarak koşturdum.
Kendine ve ailesine hayrı olmayanların yakınımda bulunmaması için çok seçici davrandım. O tip kişilerle birlikte olmamaya, aynı çalışma ortamında kalmamaya özen gösterdim. Belki bir süre, tanıyamadığımdan ötürü beraber çalıştığım yanlış insanlar olmuştur. Hataya, eksikliğe bakmadan yürüdüm kimileri ile…
Ahlâkî yoksunluğunu, hırsızlığını, etik değerlerden sürekli uzak duruşunu gözlemlediğim, gördüğüm ya da delilleriyle saptadığım, yüreği çirkinlerden hep uzak durdum. Yöneticilik, teknik adamlık yaptım. Eğitimci olarak da görev yıllarımı tamamladım. Maçları, kursları, dersleri, toplantıları yönettim. Hepsi bir sınav özelliğinde yaşandı ve geçti gitti! Menfaat uğruna grup, takım oluşturmadım. Hakeden insanı yok saymadım.
Alın teri dökene, doğru bildiğini delikanlıca söyleyene saygı duydum. Lâyık olanı da korudum. Asla, kötü insanı, yanımda dursun zararı da az olsun mantığıyla ekibimin içine sokmadım. İçimizde de tutmadım. Maddi hesaplar peşinde koşmadım. Maaşa, prime tamah etmedim. Önce ekibimdeki her kişinin hakettiğini alması için uğraş verdim. En son hakettiğimi aldım.
Şaibeli insan durumuna getirilmedim, her ortamda, her koşulda belgeli konuştum. Çok sorgulayan da oldu beni… Savunmamı kim, hangi makam isterse istesin hukuki gerekçeleriyle sundum. Perde arkasından girişimleri olan ve yanımda adam rolü yapıp uzaklaşınca bel altı vuran ahlâkî değer yoksunu pisliklerle, adam gibi mücadele ettim.
Kurumsal soruşturma açana, açtırana tabirimi hoş görün, evrakları yutturdum. Çirkinlikler peşinde olanlarla hep savaştım. Biat etmedim. Töhmet altında da kalmadım. Onurlu yaşadım, son dönemece de bu özgün halimle girmiş sayılırım. Huzurluyum çok…
Her akşam eve girdiğimde, pijamalarımı giymeden önce gün boyu yaşadıklarımı değerlendirmek için koltuğa oturuyorum. Dayıyorum, içim rahat olarak sırtımı…. Ve Müjdat Gezen’in şiirini mırıldanıyorum…
“İlkelerin olacak.
Seni satın alamayacaklar.
Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın:
“Paranın satın alamayacağı şey yoktur.”
“Herkesin bir fiyatı vardır.” gibi sözlere kanmayacaksın
Onurunla, kimliğinle ve beyninle akıllı yaşayacaksın.
Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin…
İnançlarının arkasında duracaksın.
Sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak!
Seni attan, ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın ve bunu yakaladığın gün bembeyaz yaşayacaksın”
Diyebiliyorum.
Camianın ileri gelenlerine ve tüm dostlarıma sesleniyorum. Konuşulanlar ağızdan çıkıncaya kadar size aittir ve sizi bağlar. Ağızdan çıktıktan sonra hepimizi ilgilendirir. Toplum her kelimeyi, cümleyi değerlendirir. Ağzı olanın konuştuğu, bilgiye dayanmadan fikir beyanının gerçekleştiğ bir yapı oluşmakta! Bilinçsiz toplum haline gelmemeliyiz. Bilen, gören ve yaşayan, doğruları yazmak, konuşmak zorundadır.
Her türden tehdidi böyle savuşturabiliriz…
Sağlıklı ve esen kalın…