İnsanlığın son 7 bin yılda bir uygarlık kurabildiğinden bahsedenler vardır. Bunun çok daha eskilere dayandığını düşünsem de genel kabule göre ilerleyelim. 7 bin yıllık bir uygarlık tarihimiz var.
Başka bir deyişle 7 bin yıllık bir kavga ve savaş tarihimiz var. Yer; birilerinin tabiriyle Ortadoğu. Avrupa, Asya ve Afrika’nın kesiştiği bölge. Aslında tüm bu ülkeler Asya kıtasına dahil. Kuzeyde bizim Trakya bölgesi Avrupa’da ve güneyde Mısır (tartışmalı) Afrika’da bulunuyor. Böylece tüm bu ülkelerin bulunduğu yere o lanetli isim verilmiş. Ortadoğu.
İran, Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Ürdün, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Yemen, Mısır ve Türkiye’nin bu tanıma dahil olduğu varsayılır. Böyle bir şeye dahil olmak çok can sıkıcı olsa da ülkemizi alıp başka bir yere götürme şansımız yok ne yazık ki. Biz de en makul olanı yapıp, savunmayı yüzyılın başında Atatürk vizyonu sayesinde kültürel ve beyin olarak Ortadoğu bağnazlığına set çekerek kurmuşuz. Tabi ki bunun tüm kafalarda aynı biçimde çalışması olanaklı değildi. Bunca yıl her şeyi yapmamıza rağmen halen beynini Ortadoğululuktan kurtaramadığımız bir güruh sayesinde bu aralar hızla o kaos düzenine doğru sürükleniyoruz. Elimizde genç cumhuriyetimizin yazdığı sağlam ve işe yarayan bir reçete bulunmasına rağmen bir şey bizi o kuyuya çekiyor. Hani rüyada bir uçurumun kenarında otururken istemeden aşağıya doğru kayarsınız ve bunu bir türlü engelleyemezsiniz ya, işte duygumuz ve durumumuz budur.
Ortadoğululuktan neden hoşlanmadığımı ifade etmek için Sosyolog Mümin Sekman’ın “Ortadoğululuk nedir bilir misiniz?” başlıklı güzel yazısından yararlanalım. Özetle;
“...Ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılamak; Lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamak; Duyguları yüceltip mantığı küçümsemek; Müteahhitti yüceltip, mühendisi aşağılamak; Ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılamak; Sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi lider sanmak; Kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik lidere tapmak; Hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ kurup hayatını bataklığa çevirmek; Standart sahibi olmak yerine, düştükçe “beterin beteri var” diye kendini avutmak; Başına gelene katkısını görmek yerine, hep dış güçleri suçlamak; Kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünmek Ortadoğululuktur...”
Mümin Sekman devamla; “...Bu hayatta, bazıları akılla öğreniyor, bazıları acıyla. Maalesef bu coğrafya, acıyla öğrenenlerin coğrafyası...” şeklinde ifade etmiş coğrafyayı, insanını ve karakterini Ortadoğu’nun. Son ifadesine de katılmadığımı belirmem gerekiyor. Çünkü Ortadoğulu ‘acıyla’ da öğrenmiyor. Öğrenmeye kapalı. Öğrenemez ve ilerleyemez. Biri yukarıya doğru hamle yapsa hemen paçasına yapışır aşağıya çekerler. Parayı da bulsa, Avrupa’da okusa görgüsünü de artırsa olmaz. Yine de olmaz. Ortadoğululuk bir anlamda yaşamamaktır. Sürünmektir ve bu sürünmeyi olabildiğince yüceltmektir. İşte bu yüzden olmaz. 7 bin yıl boyunca kendine ve tüm bulaşabildiklerine acı verir. Kurban psikolojisinden asla çıkamaz. Kaybetmişlik duygusundan kurtulamaz. Celladına aşıktır. Masallarda yaşar. Gitmek isteyeni de engeller. İşte bu yüzden, tam da bu yüzden her gün aynı tekbirlerle birbirlerini katlederler.
Tabi ki içlerinden bir kısım uyanıklar çıkar ve bu ‘karakteri’ istismar ederler. Başa geçip lider kültünü kendi lehine kullanıp zenginleşir, güçlenir ve hemen zulmetmeye başlarlar. Yadırgamayın. Acıyı içselleştirmiş ve bir anlamda mazoşistleşmiş insanlara istediklerini vermekten başka bir şey yapmıyor zulmeden kişi.
Yapacak bir şey yok. Binlerce yıldır böyle kodlanmış bu insanlar. Önce kendilerini kurtarmaya çalışanı yok ederler. Öyle olmasa, aydınları öldürürler miydi gözlerini kırpmadan?
İşte bu yüzden kayıkçı kavgaları bitmez Ortadoğu’da. Aslında Ortadoğu’da çöl vardır, kum vardır. Ama kayıkçı kavgası bitmez. Çünkü kayıklar petrol denizinde yüzerler orada. 7.000 yıllık kayıkçı kavgası sürüp gider bu topraklarda. Üç kişi bir araya gelse ikisi bir olur, üçüncüye entrika yaparlar. “Kolpalar, numaralar, kurnazlıklar” bitmez oralarda. Çünkü yüceltilen akıl, bilim, dürüstlük değil; yalan, dolan ve hiledir.
Bugün yine, bu bitmeyen kayıkçı kavgalarından birine uyandık. İsrail İran’a hava saldırısı yapmış. İran da karşılık olarak Dron saldırısı başlatmış. Bizim borsa, Bist100 en çok düşüş yapan borsa olmuş. İnsanlar zarar etmiş. Bazen etrafımızda savaşan ülkelerden daha fazla biz zarar görüyoruz. Bunun nedenlerine de bakmak gerekiyor.
Her iki ülke de Ortadoğu’nun şahin ülkelerinden. “...Vay vururuz, hemen dalarız, canınızı acıtırız. Azabınız büyük olacak, öyle yaparız böyle yaparız...”
Çok afedersiniz de, hiçbir şey yapamazsınız. Anca kolpa yaparsınız. Kayıkçı kavgasıyla dikkatleri başka tarafa çevirip etrafta aval aval bakanların cüzdanlarını çalarsınız. Yaptığınız başka bir şey yok yıllardır. Neredeyse 70 yıldır bu saçmalıklarınızdan çok çekti bu dünya.
Evet, hiçbir şey yapamazsınız. Neden mi? İşte ajanslara yeni düşen şu haber yüzünden. “İran'ın yeni genelkurmay başkanı Abdurrahim Musevi” “Durun siz kardeşsiniz” kabilinden bir başlık. İsrailliler, Araplar, Persler hem coğrafya olarak yakın komşu hem ırksal hem de dinsel olarak -küçük farklılıklar dışında- yakın akrabalar. Adları aynı, söylemleri aynı, tipleri aynı, gelenekleri aynı, ezanları aynı, ibadetleri aynı, birbirlerini öldürürken sloganları bile aynı... Ama bu kayıkçı kavgası bir türlü bitmez.
Kayıkçılar müşteri kaptırmamak için kayıktan kayığa kavgalar ederken küreklerini kullanırlar ve dikkatli olmazlarsa denize düşeceklerini bilirler. Bu yüzden çok hiddetli görünseler de aslında kontrolü elden bırakamazlar. Arada bir de diğer kayığı tercih eden müşterinin kafasına koluna da yanlışlıkla(?) kürek darbesi gelir. Ancak bunlar hep numaradan yapılır ve bu kavgalar hiçbir zaman bitmez. Bugün de gitseniz görebilirsiniz bu tür bitmeyen kavgaları ve atışmaları. Kayıkçı kavgaları zamanla seyirci toplayan bir hale dönüşünce yankesiciler de etrafta dolaşıp dikkatsiz seyircilerin ceplerini boşaltmaya başlamışlar. Zamanla bu iş karaya çıkıp “tantanacılık” olarak daha çabuk ve iş bitirici bir hırsızlık metoduna dönüşmüş. Siz yolda yürürken bir anda önünüzde birileri kavgaya tutuşurlar ve siz de arada kalırsınız. Nihayet o kargaşadan kurtulduğunuzda cüzdanınız artık yerinde yoktur.
Hep böyle olmamış mıdır? Birileri dikkatinizi, birileri cüzdanınızı alır. İşte burada küresel çapta aynı şey yapılıyor. Yine başladı Kayıkçı kavgası ve küresel tantana. Cüzdanınıza dikkat edin.