Osmanlı devleti, fethettiği toprakları yalnızca kılıçla değil; kalemle, defterle, vakıfla ve kurumla da şekillendirirdi. Antalya, 1423’ten itibaren bu düzenin bir parçası oldu. Ama bu sancak, yalnızca bir coğrafi bölge değil, aynı zamanda çok katmanlı bir toplumsal hayatın da merkezlerinden biriydi.
Antalya, Osmanlı idaresinde Teke Sancağı olarak anıldı. Bu sancağın merkezinde Antalya şehri bulunuyordu; Elmalı, Korkuteli, Kaş ve Finike gibi yerleşimler de ona bağlıydı. İlginçtir, bazı dönemlerde Elmalı, idari olarak daha ön planda olmuş, “Teke Vilayeti Elmalı’dır” diyen arşiv belgeleri ortaya çıkmıştır.
Antalya şehir merkezinde kadı mahkemesi, subaşı ve naib gibi görevlerle adalet ve güvenlik örgütlenmişti. Şehir mahalleleri, camiler ve çarşılar etrafında şekilleniyordu. 16. yüzyılda Antalya’da 20’den fazla mahalle vardı. Her biri bir camiye, bir imarete ve genellikle bir vakfa bağlıydı. Vakıflar, sadece dinî değil, aynı zamanda sosyal hizmetin de temeliydi: Aşevi, sıbyan mektebi, köprü, çeşme, hatta kadınlar için doğum yardımı gibi hizmetler vakıf eliyle yürütülüyordu.
Antalya’da gayrimüslim nüfus da önemliydi. Rumlar, Yahudiler, hatta Levanten tüccarlar şehirde yaşar; genellikle kale içinde ya da çevresindeki mahallelerde otururlardı. Osmanlı’nın klasik döneminde her topluluk kendi mahallesinde yaşar, kendi mezarlığı, kilisesi, havrası olurdu. Ama pazar aynı pazardı, çeşme aynı çeşmeydi. Çoğu zaman yan yana yaşanırdı, ama ayrı ayrı kimliklerle.
Antalya, bir liman kenti olmasının ötesinde, zanaatkârların da yoğun yaşadığı bir yerdi. Kunduracılar, dericiler, sabuncular, nalbantlar, fırıncılar… Her meslek grubu bir loncaya bağlıydı. Bu loncalar sadece üretim yapmaz, aynı zamanda fiyat belirler, ahlak kurallarını koyar, ihtiyaç sahiplerine yardım ederdi.
Osmanlı’nın meşhur “tahrir defterleri” sayesinde, 16. yüzyılda Antalya’daki köylerin adını, nüfus sayısını, üretim türlerini hatta vergi miktarlarını biliyoruz. Elmalı çevresinde arpa, buğday, keçiboynuzu, susam yetiştirilirken; sahil köylerinde narenciye, zeytin, üzüm öne çıkıyordu. Hatta bazı köyler sadece arıcılıkla ya da deve yetiştiriciliğiyle meşguldü.
Antalya’nın Osmanlı idaresindeki yeri, yalnızca bir taşra yönetimi örneği değil; aynı zamanda Osmanlı’nın nasıl bir sosyal düzen kurduğunu gösteren canlı bir laboratuvar gibidir. Camisiyle mahallesi, kadısıyla zanaatkârı, vakfıyla esnafı… Hepsi bir arada yaşayan, ama farklı olan bir şehir.
Bu yapı, yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda bir birlikte yaşama kültürü inşa ediyordu. Antalya bugün hâlâ bu kültürün taşlarını üzerinde taşır.
Kaynakça
· Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. *Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları*. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1988.
· İnalcık, Halil. *Osmanlı'da Devlet, Hukuk, Adalet*. İstanbul: Eren Yayıncılık, 2000.
· Erdoğru, Mehmet. 'Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Antalya Sancağı', *Türkiyat Araştırmaları Dergisi*, 2003.
· Yinanç, Mümtaz. 'Antalya'nın Osmanlı Dönemindeki Sosyal ve Ekonomik Yapısı', *Belleten*, 1957.
· İA (İslam Ansiklopedisi), 'Antalya', 'Teke Sancağı', 'Lonca' maddeleri.