Antalya Akdeniz’de bir sahil şehri. Turizm en büyük gelir kaynağı gibi görünse de, emekliler ve çoğunlukla uzaktan çalışan yabancı yerleşiklerin yaşadığı bir şehir Antalya.
Siyaset bir başkent kadar ya da ekonominin nabzının attığı İstanbul kadar yaşamın içinde değildir diye düşünebilirsiniz, ancak her kurum, her STK, her ticari işletme, gazeteciler, medya mensupları, öğrenciler ve hatta ev hanımları siyasetin içinde artık ve Türkiye’nin en ücra köşesinde bile ana konu siyaset.
Siyasettin en büyük açmazı da suya sabuna dokunamamak. Siyasiler dokunmuyor, kurumsal alandakiler dokunmuyor, çalışan korkuyor, öğrenci korkuyor, patron korkuyor. Aman ha suya sabuna dokunmayın deniyor… Kimi malını mülkünü koruma peşinde, kimi ticari çıkar elde etmeye çalışıyor, kimi mevki makam peşinde, kimi koltuğunu korumaya uğraşıyor, kimi ana baba baskısında, kimi işini kaybetmek istemiyor ve saire ve saire…
Suya sabuna dokunmayanların kendini koruduklarını sanmalarının yanılgısı da yakında çıkar ortaya nasılsa…
O zaman suya sabuna dokunmadan bir yazı yazalım, siyaseten suya sabuna dokunmamak neymiş bir bakalım.
Türkçede “suya sabuna dokunmamak” deyimi, sorunlara karışmamak, risk almamak, kimseyi rahatsız etmemek anlamında kullanılır. Bu tavır, gündelik hayatta kimi zaman huzuru korumak için tercih edilebilir. Ancak söz konusu siyaset olduğunda, özellikle de Türkiye gibi dinamik ve krizlerle şekillenen bir ülkede, suya sabuna dokunmamak çoğu zaman bir tercih değil, bir kaçış biçimi olarak görülür.
Bugünün Türkiye’sinde siyaset, sert kutuplaşmalar, ekonomik sıkıntılar, dış politika gerilimleri ve toplumsal taleplerin yoğun baskısı altında şekilleniyor. Böyle bir ortamda bazı siyasi aktörlerin ya da kurumların “suya sabuna dokunmayan” bir dil kullanması, yani tartışmalı konulara girmemesi, taraf belirtmemesi dikkat çekiyor. Bu yaklaşım, kısa vadede çatışmadan uzak durmayı sağlasa da uzun vadede toplumsal sorunların çözümünü geciktiriyor.
Siyasette suya sabuna dokunmamak çoğu zaman pragmatik bir hesapla açıklanabilir. Bir parti ya da lider,ya da toplumda sözü geçen birileri oy, ya da herhangi bir tarafı kaybetmemek için tartışmalı konularda net bir tavır almaktan kaçınabilir. Örneğin, ekonomi politikalarında radikal bir öneri sunmak yerine genel geçer ifadelerle yetinmek, ya da toplumsal kutuplaşmayı artırabilecek meselelerde “herkesi memnun etme” çabasıyla sessiz kalmak bu tavrın örnekleridir. Ancak bu durum, herkesin gözünde güven kaybına yol açabilir. Çünkü toplum, sorunların açıkça konuşulmasını ve çözüm önerilerinin net bir şekilde ortaya konmasını bekler.
Türkiye’de gençlerin işsizlik, kadınların eşitlik, emeklilerin geçim sıkıntısı, çevrecilerin iklim krizi gibi konularda yükselen talepleri var. Bu taleplerin karşısında suya sabuna dokunmayan bir siyaset dili, aslında bu sorunları görmezden gelmek anlamına geliyor. Oysa siyaset, tam da bu taleplerle yüzleşmek, çözüm üretmek için vardır. Sessizlik, sorunları çözmez; aksine derinleştirir.
Bugünün siyasi ikliminde medya da bu deyimin gölgesinde kalıyor. Bazı medya organları, iktidarı ya da muhalefeti rahatsız edecek konulara girmemeyi tercih ediyor. Bu da kamuoyunun sağlıklı bilgiye ulaşmasını zorlaştırıyor. Oysa demokrasinin temel unsurlarından biri, özgür basındır. Suya sabuna dokunmayan bir medya, toplumun gerçekleri görmesini engelleyerek demokratik işleyişi zayıflatır.
Gerçi suya sabuna dokunanların çoğu da Marmara Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü yani eski adıyla Silivri Cezaevi korkusuyla yaşıyor.
Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu sorunlar, cesur kararlar ve açık sözlü tartışmalar gerektiriyor. Ekonomiden dış politikaya, eğitimden çevreye kadar pek çok alanda köklü reformlara ihtiyaç var. Bu noktada suya sabuna dokunmayan bir siyaset anlayışı, ülkenin geleceğini şekillendirecek adımların atılmasını engelliyor.
“Suya sabuna dokunmamak” deyimi, siyasette kısa vadeli bir konfor alanı yaratabilir. Ancak Türkiye’nin bugünkü siyasi ikliminde bu tavır, sorunların çözümünü ertelemekten başka bir işe yaramıyor. Toplum, artık daha net, daha cesur ve daha çözüm odaklı bir siyaset dili talep ediyor. Çünkü gerçek değişim, ancak suya da sabuna da dokunarak, yani sorunlarla yüzleşerek mümkün olabilir. Hem iktidar, hem muhalefet, hem de medya artık dilini ve içeriği değiştirmeli sorunlar net olarak ortaya konmalı, karşılıklı horoz dövüşü vatandaşın gündemini saklamaya yetmiyor, aslında çok da suya sabuna dokunuyor.