Geçtiğimiz günlerde dünya basınında yer alan bir fotoğraf, eğitimde insani yaklaşımın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Sosyal medyada da pek çok paylaşım bulan bu fotoğraf, eğitimde şefkatin ve saygının önemi kadar gelecek nesilleri yetiştiren bir annenin eğitiminin değerini de vurguladı.
45 yaşındaki üniversite profesörü Sydney Engelberg, ders sırasında ağlayan bir bebeği kucağına alıp dersine devam etti. Annesini zor durumda bırakmadı, aksine ona destek oldu. “Bir anne, annelikle eğitim arasında seçim yapmak zorunda bırakılmamalıdır” diyerek, eğitimin kapsayıcı ve şefkatli yüzünü gösterdi. ‘’ eğitimli bir anne, ülkesini ileri milletler seviyesine taşıyan kişidir, çünkü o bir nesli yetiştirir.” Diyerek de düşüncesini açıkladı. Katılmamak elde değil.
Bu hafta ülkemizde okullar açıldı, ilk ders zili çaldı. Türkiye’de 2012’den beri uygulanan 4+4+4 modeli, yani 12 yıllık zorunlu eğitim sistemi yürürlükte. Okul başlama yaşı ise 69 ay (5,5 yaş) ve üzeri çocuklar için zorunlu. Yani 6 yaş ve üzeri 18 yaşına kadar çocuklarımız eğitimde yer alıyor. Yeni Eğitim Öğretim yılı tüm öğrencilere, çalışanlarına ve öğretmenlere ve ailelere hayırlı olsun.
Ama bir de eğitimin sorunları var. En başta da ekonomik zorlukların getirdiği stresle başa çıkmaya çalışan öğretmenlerin omuzlarındaki yük. Ekonomik koşullar altında ezilen, eğitimin omuzlara bir yük bindirmesiyle aileler ve öğretmenlerin stresleriyle baskılanan, üniversite sıralarına gelene kadar özsaygılarını yitiren öğrenciler, çoğunlukla sıradanlaşıyor, aynılaşıyor. Üniversite eğitimini istemeyen çoğunlukta artık.
Bugün öğretmenlerimiz, öğrencilerine saygılı, sevecen ve kapsayıcı davranmak için çabalıyor. Ancak bu çabanın ardında, çoğu zaman görünmeyen bir yük var: ekonomik sıkıntılar, geçim derdi, artan yaşam maliyetleri… Maaşının büyük kısmını kiraya, faturaya ayıran bir öğretmen, sınıfta tüm bu stresini kapının dışında bırakmak zorunda, çünkü karşısında, gözlerinde umut taşıyan öğrenciler var.
Eğitim, yalnızca müfredatın aktarılması değil; bir değerler bütünü, bir yaşam rehberi sunmaktır. Öğretmenin yüzündeki gülümseme, öğrencinin kendini değerli hissetmesini sağlar. Ama o gülümsemenin ardında, çoğu zaman büyük bir özveri, kişisel fedakârlık ve maddi zorluklarla baş etme mücadelesi var artık. Eskiden yoldan geçerken saygıyla karşılarında ayağa kalkılan, selam vermek için çabalayan mahalleli yok artık öğretmenin karşısında.
Yeni eğitim yılına girerken, Engelberg’in fotoğrafındaki gibi şefkatli, kapsayıcı ve insan odaklı bir eğitim anlayışını hatırlamak zorundayız. Öğretmenlerin ekonomik koşullarını iyileştirmek, onların mesleki motivasyonunu artırmak, öğrenciler için daha nitelikli bir eğitim ortamı yaratmanın ön koşuludur.
Çünkü eğitim, yalnızca bilgi aktarmak değil; insana dokunmaktır. Ve bu dokunuş, ancak hem öğrencinin hem de öğretmenin kendini güvende, değerli ve desteklenmiş hissettiği bir ortamda anlam bulur
Öyleyse bunu başaranları da örnek almalıyız. Bu örnek de Finlandiya’dan gelsin…
Öğretmenlik mesleği ilköğretimden, üniversitesine kadar toplumdaki yüksek saygı ve özgürlük nedeniyle çok caziptir. Öğretmen maaşları aylık 2700 - 3.000 Avro(145.000TL) seviyesinde ve toplumda ortalamanın üstünde bir maaş olarak nitelendirilir. Okul öncesinden üniversiteye kadar eğitim ücretsiz. Öğrenciler için yemek, sağlık hizmetleri, hatta okul malzemelerinin bir kısmı devlet tarafından karşılanıyor. Öğretmenler öğrencinin seviyesine ve ilgi alanına göre programı esnetebilir. Ezbere dayalı değil, yaşam becerileri ve problem çözme ön planda tutuluyor. Finlandiya’daki okulların %95’i devlet okuludur, özel okullar bile çoğunlukla devlet desteğiyle ücretsizdir. Öğretmenlik Finlandiya’da en saygın mesleklerden biridir. Öğretmenler ders içeriklerini kendileri şekillendirme özgürlüğüne sahiptir. Biz de öğretmenlik mesleğinin saygınlığını, ekonomik özgürlüğünü, çocuklarımız ve ülkemizin gelecek nesillerinin sağlıklı bir eğitimle yetişmesi için geri iade etmek zorundayız.
SON SÖZ!
Söylenecek çok söz var bu konuda, ancak son söz olarak Antalya’da bir devlet ilkokulunda yaşanan bir süreci aktarmak isterim durumun özeti diye. Bir arkadaşım çocuğunu ilköğretime devlet okuluna kayda gitti, sabun, akıllı tahta, temizlik malzemeleri için para ya da bunları getir demişler. ‘’Acaba özel okula mı versem sınıfta 40 çocuk var, iyi bir eğitim alabilecek mi, benden zaten bu paraları tahsil edecekler gibi görünüyor. Çocuğum için kaygılıyım. ’dedi.
Yine de umudumuz çocuklarımızda, ülkemizin geleceği hepimizin gözbebeği onlar. İyi düşünelim ama düzeltmek için çaba da gösterelim.