Antalya… Adı bile insana huzur veriyor. Güneş, deniz, portakal ağaçları… Ama bir de işin o görünmeyen, can sıkan tarafı var: Trafik... Özellikle yaz aylarında, turistlerin de akın etmesiyle şehir adeta felç oluyor. Hani o kartpostallarda gördüğümüz cennet manzarasının arkasında, korna sesleri ve sinir harbine dönüşen bir bekleyiş var. Gelin, bu bitmeyen çileyi biraz dertleşelim.

Sabah işe giderken ya da akşam eve dönerken... O yolun bir türlü bitmemesi, en sakin insanı bile çileden çıkarır. Ana arterler, dar caddeler, hatta ara sokaklar bile tıkalı. Bir yolda 15 dakikada gideceğiniz mesafeyi, en az 45 dakikada kat ediyorsunuz. O meşhur "sabah trafiği" sadece sabahla sınırlı kalmıyor, neredeyse günün her saatine yayılıyor.

Aslında Antalya trafiği, birkaç farklı sorunun birleşimi gibi. Birincisi, şehir yapısı. Antalya, özellikle sahil şeridi boyunca ince ve uzun bir yerleşim. Bu da tüm trafiğin belirli ana yollara yığılmasına neden oluyor. Her ne kadar yeni yollar ve köprüler yapılsa da, bu yapısal sorun, trafiği tamamen çözmeye yetmiyor.

İkinci sorun, nüfus artışı ve turizm. Antalya, her geçen gün büyüyen bir şehir. Göçlerle birlikte şehirde yaşayan insan sayısı sürekli artıyor. Bir de yaz aylarında milyonlarca turistin gelmesiyle, zaten yoğun olan trafik, tam anlamıyla "patlıyor". Herkesin aynı anda aynı yola girmesi, trafik sıkışıklığını kaçınılmaz hale getiriyor.

Sadece sürücüler değil, toplu taşıma kullananlar da bu durumdan nasibini alıyor. Otobüsler, dolmuşlar trafikte kalınca, yolculuk süreleri uzuyor, insanlar randevularına, işlerine geç kalıyor. Toplu taşıma sisteminin trafiğe takılması, araç sayısının daha da artmasına neden oluyor. Çünkü insanlar, "en azından özel aracımla konforluyum" diyerek kendi araçlarına yöneliyor.

Bir de sürücü hataları var. Son dakikada şerit değiştirenler, gereksiz korna çalanlar, trafik kurallarını hiçe sayanlar… Bireysel hatalar, zaten gergin olan trafik ortamını daha da kötü hale getiriyor. Herkes bir an önce gitmek istiyor ve bu durum, kaosu körüklüyor.

Trafik sıkışıklığı sadece zaman kaybı değil, aynı zamanda ekonomik bir kayıp. Boşa harcanan yakıt, egzozdan çıkan zararlı gazlar, kirlenen hava… Bunların hepsi, hem bireysel bütçelere hem de çevreye zarar veriyor.

Peki bu duruma ne çözüm bulunabilir? Öncelikle toplu taşımanın daha cazip hale getirilmesi şart. Raylı sistemlerin yaygınlaşması, otobüslerin trafikte bekleme sürelerini azaltacak çözümlerin bulunması gerekiyor. Şehir planlamasının trafik akışını rahatlatacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi de uzun vadede hayati önem taşıyor.

Antalya, güzelliklerini hak eden bir şehir. Ama bu güzellikleri yaşamak için saatlerce trafikte kalmak zorunda kalmamalıyız. Umarım, güneşli ve sıcak havası kadar, akıcı ve rahat bir trafiğiyle de anılan bir şehir olur. Çünkü trafik, bu cennetin en büyük çilesi olmaya devam ediyor.